Hiç öyle, ne zamandır da yazamıyorum hee falan mevzularına girmiycem. Hooop, bodoslama;
91 doğumlu biri olarak, gelmiş geçmiş en harika çocukluğu yaşadığımı tahmin edebiliyorsunuzdur.. Keza arkadaşlıklarımız da o derece saf ve içtendi.. Bir zamanlar, ilerde ne tür bi kazık yiyebileceğimizi hesaplamadan arkadaşlıklar kuruyorduk, evet. Güvenmek için, oyuncak paylaşmak falan yetiyordu. Fakat büyüdükçe ve zaman değiştikçe, arkadaş kazığı gibi bir kavramla tanıştık. Bu, kimi zaman değerli vaktinizi ayırdığınız biri tarafından başınıza gelebiliyordu; kimi zaman da yüreğinizi içtenlikle paylaştığınız biri tarafından...Evet, tarafından.
Belki daha önce bahsetmişimdir, güven problemi yaşadığımı ve insanlara olan güvenimi sapsalak biri yüzünden yıllar önce kaybettiğimi falan.. Hatta, "hayatımdan adam silmeyi öğrendim, bundan sonra kimse canımı yakamaz!" diye büyük bir cümle kullanmıştım sanırım.. Bir arkadaşım "büyük konuşuyorsun" demişti.. Bu sözümü bana sınattı da sonradan.. Bir arkadaş... Evet, bir arkadaşım vardı o zamanlar.. Yüreğimi açtığım, içime kattığım, güvendiğim, sevdiğim.. Çok sevdiğim bir arkadaşım vardı.. Güzel vakit geçirdiğim, güldüğüm, eğlendiğim.. Farketmeden kalpten bağlandığım...
Sonra birden, bigün benle konuşmamayı seçti ve arkadaşlığımızı bitirdi! O kadar isterdim ki burda kelimelerce, sayfalarca onunla artık konuşmama sebebimizi anlatabilmeyi.. Ama bildiğim hiçbir şey yok.. Bir insana güvendiğim için yaşadığım ikinci yıkımdı. Hala etkisini hissederim ara ara.. Defalarca kez ulaşmaya çalıştım, bütün tanıdıkları araya soktum, elimden gelen her şeyi son raddesine kadar yaptım ama hiçbir şey öğrenemedim.. Bu belirsizlik durumu, belki de onun şu an hayatımda olmayışından daha fazla yoruyor içimi.. Yoruyor ki buraya içimi kusma ihtiyacı hissediyorum.. Hiç gelmeyecek birini beklemek gibi; birgün bana, içinde "Sen bunu 'bu yüzden' hakettin" yazan bir zarf bekliyorum istemsizce.. Neden? diyorum. Neden? Ama 1 yıldır hep cevapsız kaldı bu neden'lerim.. Hep de öyle kalacaklar gibi gözüküyor...
Sen bunları okumayı pek sevmezdin ama, belki bi şekilde önüne düşer ve okursun diye söylüyorum; benim için gerçekten önemliydin. Yazık ettin!
Selametle.
7 Mayıs 2017 Pazar
26 Kasım 2016 Cumartesi
15 TEMMUZ 2016 / MİLLETİN ZAFERİ
Uzun zaman oldu evet.. Biriken şeyler de oldukça fazla ama, burdan ayrı kaldığım bu zaman zarfında buraya geri dönüp en fazla bahsetmek istediğim şeyle başlamak istiyorum; 15 TEMMUZ 2016...
O günü kime sorsak farklı bir yüzünü gördük o hain girişimin.. Her seferinde farklı bi gerçek hikaye.. Daha fazla zaman kaybetmeden benim o gece yaşadıklarımı ve hissettiklerimi anlatmak istiyorum..
15 Temmuz 2016 gününün saat 22.00 ye kadarki sürecini hiç hatırlamıyorum. Sadece pazartesi günü kuzenlerle bir ay önceden yer ayırttığımız tatil için hazırlık yapacaktım. Yemeklik malzemeleri vs aldım, tv karşısında poğaça tarzı şeyler yapıyordum. Annem yan koltukta o hiçbir zaman kopamadığı yarışmalarından birini izliyordu. Kardeşimse her zamanki gibi odasında telefonuyla oyun oynuyordu..
Velhasıl, kardeşim birden elinde telefonla bir hışım içeri girerek"Fethullahçılar boğaz köprüsünü kapatmışlar, darbe yapıyolarmış" dedi.. O an çok bir şey hissetmedim ve alaycı bir tavırla "saçmalama gerizekalı, öyle bir şey olsa tvde verirlerdi" dedim ve birkaç kanal zapladım.. Sonra yine de kafamdaki soru işaretini gidermek adına telefonu elime aldım ve tivitırı açtım. "Hem öyle bir şey olsa tivitır kitlenird.." dememe kalmadan, tivitıra giremediğimi farkettim.. Biraz heyecanladım ve vpn ile tivitıra girdim. Çoğu kişi gibi, olayla ilgili karşıma ilk çıkan o malum videoyu izledim. Hani o hain, asla askerlik mertebesini haketmeyen şerefsizin "TSK darbe yaptı, şaka değil, evinize dönün!" dediği video.. Hemen ellerimi silip annemden kumandayı aldım ve bir haber kanalı açtım. Başbakan'ın "bu bir kalkışmadır" açıklamasını duydum ve köprüdeki kalabalık trafik görüntülerini, otobüslerden inip yürüyen insanları gördüm.. O anlarda hala işin ciddi boyutlara ulaşacağını düşünmüyordum. Birazdan birileri gelecek ve o pislikleri oradan kaldıracak diye düşündüm.. Babamı aradım ama telefonu kapalıydı. Sonra haber kanalları arasında zap yapmaya devam ettim.. Koyu bir parti sevdalısı değilim. Bazı açıklamalarını desteklediğim ve bazı açıklamalarını desteklemediğim partiler var sadece.. Yani bi parti ya da herhangi bir lidere hastalık derecesinde bir aşıklık durumum yok. Erdoğan'ı lider olarak seviyorum evet ama ona da bazı kişiler gibi manyaklık derecesinde hasta değilim.. Yine de o akşam Başbakanın açıklamasından sonra ilk onun konuşmasını istedim. O ne diyecek; Davos'ta yumruğunu masaya vuran, Türk Bayrağını yerden kaldırıp cebine koyan ve konuştuğunda yeri göğü inleten adamın, bugün ne diyeceğini merak ettim. Bi süre böyle, tam olarak ne olduğunu anlamaya çalışırken buldum kendimi.. Sonra babam geldi ve beraber izlemeye başladık. Tivitırda "TRT'yi açın" diye bir tivit gördüm ve kanalı açtım. Malum bildiri yayınlanıyordu.. Sokağa çıkma yasağı olduğu söyleniyordu.. O haber spikerinin yüzündeki korku ve dehşeti gördüm. Ses titremesini hissettim. İşte o an içim bir tuhaf oldu ve gerilmeye başladım. Sonra CNN'i açtım ve canlı canlı nasıl yayına el konulduğunu izledim.. Sonra selaları ve ezanları duymaya başladım. Pencereye koştum ve dışarıya baktım.. İnsanlar ne düşünüyordu, bizi yarın nasıl bir sabah bekliyordu, bu baktığım sokaklarda yarın askerler olabilir miydi.. Neler oluyordu?? Tekrar tv başına döndüm ve köprüde iki vatandaşın vurulduğu haberini gördüm! O an anladım ki bu darbe ne daha önce okuduğumuz darbelere benziyordu, ne de ordaki askerler, benim her şehit haberlerinde gördüğümde gözlerimin dolduğu askerlere benziyordu.. Sonra Cb.Erdoğan görüntülü aramayla bir açıklama yapıyordu.. Herkesi sokağa, vatanını hainlere karşı korumaya çağırıyordu.. Tekrar pencereye koştum ve dışarıya baktım.. İnsanlar teker teker çıkıp, arabalarını Türk Bayraklarıyla donatıp yola koyuluyordu! Vatan aşkıyla tutuşan hiçbir yürek evinde arkasına yaslanıp duramıyordu.. İçeri gittim ve babama "çıkmayacak mıyız?" diye sordum. "Hadi!" dedi. Yakında oturan abimi aradım, "beni de alın" dedi. Ben, kardeşim, babam ve abim yola çıktık.. Abim, arkadaşlarıyla irtibat halindeydi ve havalimanı yolunun tıkandığını, ilçe emniyetlere gidilmesi gerektiğini söylediler. Biz de emniyetin önüne, polisimizin yanına gittik.. Herkes ordaydı! Her partiden herkes aynı şey için, vatan için dışardaydı! Suriye'lisini de gördüm, buraya gelip burayı vatanı bilen Filistin'lisini de.. Emniyetin karşısındaki camiden Fetih Suresi okunuyordu.. Ve heryer kırmızı beyazdı! Herkes hainlerle savaşmaya hazırdı ve korkusuzdu.. Gözlerim doldu, hayatımdaki en etkileyici atmosferi yaşıyordum.. Olayların biraz daha yatıştığını ve kontrolun sağlanıyor olduğunu duyduğumuzda eve döndük.. O geceyle ilgili tek pişmanlığım bu oldu; keşke köprüye,vatan caddesine, çengelköye gidebilseydim de göğüs göğüse çarpışabilseydim o vatan hainleriyle..
Eve geldiğimizde Başbakanın konuşmasına denk geldim. Darbecilerin püskürtüldüğünü ve büyük ölçüde kontrolun sağlandığını söylüyordu.. Fakat tam rahat bir nefes alacakken, hunharca katledilen şehitlerimizin de haberleri geliyordu..Kanım donmuştu! Bu vatanın askeri, bu vatanın evladına nasıl kurşun sıkardı; aklım almıyordu.. Bir süre sonra tv karşısında uyuyakalmıştım..Birkaç saat sonra dehşetle uyandım ve dün olanların bir kabus olmasını diledim o an.. Hemen gittim ve tv ünitesinin önünde dizlerimin üzerine çöktüm.. İlk gördüğüm görüntü köprüdeki darbeci askerlerin teslim olma görüntüleriydi.. Ve alt yazıda darbe girişiminin engellendiği yazıyordu.. Sonra hiç tanımadığım, bilmediğim halde canımın ta içine koyduğum Ömer Halisdemir abimin haberini dinledim.. Sonra kaybettiğimiz yüzlerce şehitlerimizi dinledim.. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladım... O tankın tepesinden kafasını uzattığında kafasına tekme vurularak bastırılan, belki de ne yaptığından zerre haberi olmayan askerimi izledim.. Ona sarılarak kucağında tanktan indiren polisimi izledim... Tankın önüne yatan abimi, üstüne çıkan kardeşimi izledim... Polis tarafından teslim alınıp araca götürülürken camdan"askerime vurmayın!" diyen teyzeye "ben ona vurur muyum, o benim kardeşim!" diyen polisimi izledim... Türk milletinin yazdığı tarihi izledim o sabah.. Türkiye'nin korkusuz, imanlı evlatlarını izledim ve "Allah'ın izniyle bu vatana kimse birşey yapamaz!" dedim..
15 Temmuz benim için asla unutamayacağım ilerde çoluğuma çocuğuma gururla anlatacağım bir Millet Zaferini ifade ediyor.. Derinden etkilendiğim, her yiten canla, canımın parçalandığı, gözümün önünden gitmeyen sahnelerle dolu, acıyı ve zafer mutluluğunu aynı günde yaşadığım, bir sürü insana minnet duyduğum tarihi bir gün oldu..
(9 yaşındaki yeğenimin, o günden etkilenerek çizdiği şaheseri; bir çocuğun gözünden 15 Temmuz)
Gel gelelim ,günümüzdeki hainlere.. Aradan hayli zaman geçti evet ama olayın yankıları hala devam etmekte.. Hala hergün yurdun dört bir yanında onlarca içeri alınan Fetöcü bulunmakta.. Tüm bu olanları görmezden gelen ve "offf hala mı 15 Temmuz, yeter artık ama" diye serzenişte bulunan ergenlere ve ergen beyinlere sesleniyorum; 15 Temmuz, bir takım cuntacı şerefsizin, yüzlerce insanı katlederek ve yaralayarak Türkiye Cumhuriyeti'ni ele geçirme çabasının, bu vatanın cesur ve korkusuz evlatları sayesinde, silah kullanmadan, etle tırnakla yerle bir edildiği bir Millet Zaferidir! Çanakkale Zaferi'ni de mi unuttun sen vicdan yoksunu?? Atm kuyruğundan çıkıp, girişimden 10 gün sonra, ortalığın durulduğu kesinleşince tivit atmaya benzemez, vatan aşkı! Unutan ve unutturmaya çalışan kim varsa hepsi de vatan hainidir benim gözümde! "Hala 15 Temmuz konulu konferansa mı katılıyosun ahahajhaj" diye mesaj atarak sakilleşen sana söylüyorum; sen kafayı karı kızla bozmuş, vikipedi okuyarak kültürlülük ayaklarına yatmaya çalışan, ergenlikten çıkamadığını bildiğin için, ergenlikten çıktım ben, bakın siyaset falan yapıyorum havalarına giren birisin! Sen kes sesini!! Vatan bu vatan! Vikipediden okuyup öğrenilmez; sevgisi başka bir şeyle kıyaslanmaz! Sen bu konuda yorum yapmayı kes ve dm kutunla ilgilen!
Ve son olarak; Ey korkak Feto ve onun şeref yoksunu evlatları, tapınanları; siz değil, yedi ceddiniz gelse, tüm Türk düşmanları toplansanız da bu vatanı yıkamayacaksınız! İçten içe de olsa, dile getirmeden de olsa, içinde azıcık Feto'ya şevkat duyan, "yok ya o yapmamıştır" diye düşünen kim varsa, bu vatanın bir evladı olarak, zerre kadar hakkım varsa, zerresini bile helal etmiyorum! Umarım bu dünyada da öbür dünyada da haksız yere aldığınız canların, kolu kanadı kırık bıraktığınız ailelerin hesabını misliyle acı çekerek ödersiniz! Şüphesiz ki Allah çok büyük ve adaletlidir...
10 Mayıs 2016 Salı
"Güvenemiyorum da..."
Gençliğimde aptal saptal bi şeydim ben.. Saf, cahil, her yaklaşana kendi gibi bakan, yüzüne gülen herkese koşulsuz güvenen falan.. Çoğunuz ne tarz birinden bahsettiğimi anlamışsınızdır.. Ya da ilerleyen satırlarda, mutlaka tanıdık gelecektir o kişi size de..
Lise sona kadar servisle okula gidip gelen, hayatı ev ve okuldan ibaret sanan, sıpsıradan bi insandım.. Ne zamanki lise bitti, başka ortamlara girmeye başladım; o zaman başka bir hayatın da varolduğunu görme şansı buldum.. Muhafazakar bir ailenin tek kızı olarak, tahmin edersiniz ki, biraz baskılı büyümüştüm. O zamanlar bunlar bana baskı gelmiyordu gerçi. Hatırlıyorum da, eşşek kadar lise çağında kızken, minibüse otobüse binmeye korkuyodum. Bilet nerden alınır, nedir hiçbi fikrim yoktu.. Neyse buraları hızlı geçiyim ki asıl mevzuya gelelim..
Asıl kendimi bulmaya, iş hayatına atıldığımda başladım. Asosyal ve asosyalliğinden gayet mutlu, yeni insanlar tanımaktan nefret eden biriyken; her geçen gün çevremin hızla genişlediğini ve bissürü çeşit insan olabileceğini öğrendim.. Yanındayken mutlu olduğum, aşırı mutlu olduğum ve aşırı aşırısı mutlu olduğum insanlar kadar, beni aşırı aşırısı mutsuz edebilecek insanlar olabileceğini de öğrendim.. İnanılmaz iyi niyetli ve pozitif biriyken, başıma gelen bazı olaylar, tanıştığım bazı insanlar; beni başkalaştırmaya başlamıştı.. Duygularımın gittikçe samimiyetini kaybettiği biri olmakla beraber, neredeyse gaddar bi insana dönüşüyordum..
Bazen birine o kadar değer verirsiniz ki, farkında olmadan verdiğiniz tavizlerin, kendinizden, karakterinizden verdiklerinizin haddi hesabı olmaz.. Koşulsuz seversiniz bazen. Bişey beklemeden, sadece karşınızda oturup konuşsun diye seversiniz.. Oturur da, konuşur da.. Dinlersiniz bıkmadan.. Her yaptığı espriye gülersiniz, mutlu olsun diye..Derdine ortak olmaya çalışırsınız, sorarsınız "neyin var?" diye..Çözmek için kafa kafaya verirsiniz..Belki de daha önce hiç karşılaşmadığınız sorunlara çözüm bulmaya çalışıyorken bulursunuz kendinizi.. Hiç ama hiç düşünmezsiniz bir gün gidebileceğini..O hep olacakmış gibi planlar kurmaya devam edersiniz..Her hayalinizde, yanınızdadır.. Kıskanırsınız sonra..Paylaşmak istemezsiniz kimseyle..Kıyamazsınız sonra.. Üzerine titrersiniz. Sırf o mutsuz olacak diye, sevdiğiniz şeylerden vazgeçersiniz.. Ve sürekli bişeylerden vazgeçmeye başlarsınız.. Belki en sevdiğiniz hobinizden,belki en sevdiğiniz kitabınızdan..Sonra değerlerinizden vazgeçersiniz..Her ortamda bağıra çağıra savunduğunuz değerlerinizden vazgeçersiniz.. Ve en son, kendinizden bile vazgeçersiniz de, ruhunuz bile duymaz.. Tüm benliğinizle güvenirsiniz, seversiniz, sevildiğinizi zannedersiniz...
Anlayamadığınız bir anda ipler kopar. Bir anda evet.. Farkına varamazsınız bazen..Hele ki ilk hayal kırıklığınızsa, imkansız olur bu farkındalık.. Gözlerinizi açtığınızda, kendinizi uçsuz bucaksız bir çölün ortasında bulursunuz.. Çünkü, bir kişi için vazgeçtiğiniz her şey, sizi terk etmiştir.. Benliğiniz de dahil... Kendinizi yapayalnız hissedersiniz ve asla ama asla yediremezsiniz bunu kendinize.. Bu yapılanı asla haketmediğinizi düşünürsünüz... Ve güveniniz sarsılır..

Yine de hata yapmaya devam ettim, ediyorum.. Yine insanlara şans veriyorum, güveniyorum.. Hani aşık olduğunuz kişiye ilginizi ne kadar belli ederseniz, o kadar kaçacağı klişesini bildiğiniz halde; kendinizi tutamayıp, tüm kalbinizi açarsınız ya.. Bu da öyle bişey işte.. Çünkü insan umudunu yitirmek istemiyor.. Denedi, deniyor ve deneyecek.. Belki üzülecek, ama umudunu yitirmeyecek..
Bunlar her ne kadar acı tecrübeler olsa da, kaç yaşında olursak olalım bize yeni şeyler öğretiyor, öğretecek.. Biz yine doğru insanları bulana kadar, birilerine şans vermeye, güvenmeyi denemeye devam edeceğiz.. Allah'ın, karşımıza doğru insanları çıkarması duasıyla.. Selametle..
22 Nisan 2016 Cuma
Depresyon is Caming

Meraba arkadaşlaaar... Biliyorum sizi biraz boşladım falan ama, depresyondayım biraz, mazur görün.. Geçen sene aynı dönemler yine depresyondaydım. Sanırım bir anda yüklenen aşırı sorumluluk duygusu, beni benden alan şeyin ta kendisi.. Tabi bazı şeylerin de üstüste gelme durumu var ki, bu da doğanın bi çeşit kanunu, malum.. Yani anlayacağınız, depresyona girmek için tüm şartlar oluşmuşken laylaylom takılmak bana yakışmazdı..
Konumuz; aradan yıllaaaar geçmesine rağmen bağ bahçeden kopamayan annelerimiz..! İlk fırsatta bi "memlekete gideyim de bişeyler ekeyim. Sonra da onları biçmeye gitmek için bahanem olmuş olur. Hem kızım var evde sonuçta" düşüncelerine gark oluşları...?? Ben bu durumu bi kızıma da danışayım, onun da fikrini alayım falan??.. Yok?? Şimdi olaya bir de bu masum kızın tarafından bakmaya ne dersiniz?..
Haftanın altı günü çalışan bir birey olarak, yemek molası vs gibi şeyleri de istemeden, günde en az 8 olmakla beraber, genelde 9 saat çalışmaktayım ve lafını etmiyorum (babamın yanında çalışıyo oluşumdan mütevellit). Tek izin günümde ise; çalıştığım, ikamet ettiğim, her gün havasını soluduğum bu nalet semtten dışarı çıkmak; uzağa, çoook uzaklara gitmek istiyorum... Gel gör ki, bu evin yemağı var, çamaşırı var, bulaşığı(burası nasıl oluyo anlamıyorum,öyle çok da yemek yapmıyorum ama iki günde bi makina çalışıyo jshgsfj)var... E bunları yapınca insanın üzerinde oturan öküz misali bir yorgunluğu da var.. Kardeşim, gençliğinin son demlerini yaşayan, evli arkadaşlarından sürekli "sabah akşam gez, gez babam gez, evlenince bidaha yapamıycan Merv, git bidaha gez" tavsiyeleri ve dayatmaları alan biri olarak; bunlarla kafamı yormam ve gençliğimin en laylaylom geçmesi gereken zamanlarını evde pineklemeye ve iş güç yapmaya adamam, reva mı sorarım size?? "Değil" demeniz gerekiyo burda. Çünkü haklı olmakkk<333..
He şimdi sor bi "o eski halinden eser var mı peki?" diye.. Yok! Mesela bugün canlı müzik var.. Sor bi "gidecek misin?" diye.. Yok! Evde yemek yok kardeşim, akşama kardeşim gelcek yurttan, hadi babam arkadaşlarıyla takılıyo orda burda dışarlarda yiyo.. Ama o, ufacık tefecik içi dolu turşucuk(boyu beni geçti) kardeşim...Yurt yemeklerinden kurtulup, ablasının o anne eli misali yaptığı lezzetli yemekleri yemek hakkı değil mi??
(karikatürün güzelliği<33 Tamam itiraf ediyorum, ben bu biloğu sevdiğim karikatürleri sizlerle paylaşmak için açtım haghsdgf :d)
(Bunu da, beni anlamsızca güldürdüğü için ekliyim dedim jfhgsj bkz; Yiğit Özgür)
Velhasıl kelam arkadaşlar, annem dönene kadar bırakın sizi, kendime faydam yoksa demekki.. Neyse ben, gerçek hayattan uzaklaşıp; hayali kahramanların derdine üzülüp, mutluluğuna sevinmek için, bir film daha izliycem.. Siz de şeyapın.. Üstteki yazıyı okumayın shjgdsahfas
Kalın sağlıcakla..
15 Nisan 2016 Cuma
Bir İnsan Evlilikten Nasıl Soğutulur? :(
Evlilikle ilgili son konuşacak insan olabilirim sdjgfsj Ama yine de konuşucam..... :)
Aslında niye son konuşacak insan ben oliyim ki?? Gayettene yaşım falan da gelmiş.. Yani ne biliyim, etrafımdaki teyzeler ve bilimum akrabalar öyle söylüyo.. :ı
Size yakın zamanda başımdan geçen sapsaçma bir hikaye anlatıcam.. Bir 'yaşı gelmiş kız' olarak, düğünlerden nefret ediyorum.. Eskiden, sadece sevdiğimiz -veya sevmediğimiz- akrabaların, arkadaşların vs mutlu günlerine ortak olmak diye bakardım düğünlere.. Yaa aslında bıraksalar hala öyle bakıcam da, yok anam yok ortam çok değişti..
Leyla ile Mecnun'u izlemeye başladım yeniden.. Ya ikinci, ya üçüncü bölümünde bi düğüne gidiyolardı da, bütün bekar oğula sahip teyzeler, yiycekmiş gibi Leyla'ya bakıyordu ya hani.. Hatta Mecnun'un anne babası da, düğün sahiplerini tanımadıkları halde Mecnun'a kız bakmaya gelmişlerdi.. :) Heh, aslında değineceğim konu tam olarak bu..
Yav kardeşim, niye yirmi yaşı geçmiş ve düğüne gelen her kıza av gözüyle bakıyorsunuz? Ya da neden düğüne gelen yirmi yaş üstü her kız, evlenmek istediği için gelmiş oluyor sizin gözünüzde?? Ulan evlenen kişi; benim arkadaşım, kuzenim, annemin teyzesinin kızının oğlu(en son gittiğim düğün buydu jhsgfj).. Ben sadece onlar için geldim Hüsniye teyze.. Valla billa senin kel oğlunda gözüm yok. Bi de horon tepenleri izlemeye geldim Ayşe teyze; senin kokuşmuş evde kalmış oğlunu ben napiyim? Gel de anlat işin yoksa derdini.. Hele bi de elinizde, sürekli sizi millete göstermeye çalışan "bakın bu da benim kızım" diyen bir anne varsaaaa... Vay halinize..
Neyse, her zamanki gibi anlatacağım mevzuya gelene kadar sağa sola saptım bissürü :) Annemin teyzesinin kızının oğlunun düğününden bir hafta kadar önce, eski oturduğumuz semtten(Bağcılar) bi tanıdığımızın oğlu evleniyordu.. Ulan evleniyorsunuz, bari doğru düzgün saatlerde evlenin.. Saat 12:00'de düğün mü olurmuş?..Bi de pazar günü!!(pazar,istisnalar hariç tek izin günüm) Neyse, annem bir hafta öncesinden "pazara plan yapma, düğüne gitcez" diyerekten yolunu yapmıştı.. Ben de plan yapmamıştım ama düğünün 12:00'de olduğunu sabahın, 9:00'unda öğrenince, haliyle işler biraz değişti.. Beni yataktan kaldıramadı misal jhgjhd "Gelmiyorum düğüne falan..Saat 12:00'de düğün mü olurmuş??..Yere batsın düğünleri..Hem ben Fatih'i sevmezdim zaten..Merabam bile yok, niye geliyorum ben bu düğüneee!!!" vs..vs gibi bir ton bahaneyle annemi gitmiyceğime ikna ettim.. Ama kadın işini biliyo ki, uyku sersemi olmamdan faydalanıp "haftaya,teyzemin kızının oğlunun düğünü var ama bak, ona gelceksin.?" dedi ve benden okeyi aldı.. Ayılınca da, "çok sarhoştum,hatırlamıyorum" diyemedim..
İlk düğünden yırtmam kolay olmuştu belki ama, annemin teyzesinin kızının oğlunun düğününden kaçmam, oldukça imkansız görünüyordu.. Çok uzun zamandır düğünlere gitmemiştim.. Evet, o teyzelerden kaçıyordum. Hani şu sürekli "yok mu biri? ne zaman evleniyon kızz?..evde mi kaldın sen jhsgfdkl" diyen teyzelerden.. Kendimi çok çaresiz hissediyordum ve o gün gelip çatmıştı... Bir hafta öncesinden arkadaşlarla kahvaltı planımız vardı. Hazırlanıp "akşam erken gelirim" diyerek çıktım. Süper bi gün geçirdik.. Ama akşamında o güzel günün bedelini ödeyecektim.. Eve geldim, "hazırlan çıkıyoruz" dediler.. Odama gittim.. Haydaaooooaaaaaaa!! Ulan düğüne giderken ne giyiliyodu?? Şunu giysem "bu kız kesin kalmış, kendini göstermeye çalışıyo,baksana nasıl süslenmiş" diycekler.. E bunu giysem, lan ben bunu günlükte de giyiyorum.. Derken, günlük-düğünlük karışımı bir kombinle evden çıktım..
Annem,babam,abim ve ben gittik.. Neyse teyzemlerin vs olduğu bi masada oturuyorum. Annemin teyzesinin kızının oğlunu damatlıkla falan görünce, küçükken oynadığımız oyunlar geldi aklıma..Sonra, onun bi ufağının, büyüyüp takım elbise falan giymiş olduğunu görüyorum..derken ne kadar yaşlı olduğuma, bir kere daha kanaat getirmiş bulundum.. :( Uzun süre sonra onları görmek, ne yalan söyliyim böyle sevinmiştim birazcık.. Nerdeyse "iyiki gelmişim la bu düğüne" diycektim ki...... Masaya, pek hoşlaşmadığım, yıllarca "seni oğluma alıcam, sen benim gelinimsin" tarzı söylemleriyle beni kendinden ikrah ettirmiş bir akrabamız ve kızı oturdu.. (Merak ediyosanız söyliyim, o çocuk evlendi ve bi tane de çocuğu var hjgsjhgds) Neyse bunlar, ismimin de içinde bulunduğu gereksiz birkaç kelimeyle muhabbet ediyolar falan.. Ben hiç oralı değilim, oynayanları izliyorum, gelinle damada bakıyorum.. İçimden 'ıyy gelinliğe bak, zevksiz!' vs diyorum.. Teyzeme dönüp, "ay bunların ikisinin de burnu uzun, çocuklarının hiç şansı yok ashjgdjh" diyorum falan.. Sonra bu hemen yanımda, aralarında annemin de bulunduğu, gıybet forevaa yapan üçlü grup bana sesleniyor.. "Efendim" diyorum ve işte o dünyanın en salakça sözleri, beni isteyen kadının kızının dudaklarından dökülüveriyor...: "Eee Merve, yok mu birisi? Annen senin için evde kaldı diyor??"... Bunları söylerken, suratında resmen 'yaa kızım, sen benim kardeşimle evlenmeyi reddet, aha da böyle kalırsın.annen de senin için kalmış der puhahahahushuhd' ifadesi var kadının.. Hafif bir beyne kan sıçraması ve masadaki şamdanı alıp kadının kafasına geçirme isteğiyle doluyor içim..Ama çabuk toparlıyorum kendimi ve;"annem öyle diyosa öyledir" gibi saçma bişey çıkıyor ağzımdan dsjhga.. Lan ne demek öyledir yaa ne demek?? Kırk yılda bi annenin lafını destekleyeceğin tuttu, o da en salakça zamanlamayla mı vuku buldu??? Neyseki teyzem imdadıma yetişip:"saçmalamayın ne kalması? nasip kısmet bu işler.." vs gibi mantıklı cümleler kullandı.. O an bir kez daha anladım ki, gerçekten annemle, onun istediği yerlere gitmeyerek, hayatımın en doğru kararlarını veriyordum...
Ay bi de geçen yine eski bi komşumuzun kızı annemi aramış:"biri var, namazında niyazında,durumu çok iyi bla bla bilmem ne.." demiş. Kocasının arkadaşıymış, mutlaka bi görüşmem gerekiyomuş bilmem ne de bilmem ne.. Annem de kıza numaramı verip "al sen konuş Merve'yle" demiş.. Neyse kız beni aradı, bi ton konuştu bilmem ne.. Dedim "yok sağol ben düşünmüyorum şuvan" falan.. Tutturdu "ben sana atıcam fotosunu bi bak yani" falan diye.. Her ne kadar kabul etmesem de, fotosunu attı.. Ben de düşündüm ki, madem bu kadar fotosunu görmemi istiyo, heralde çocuk Johnny Depp gibi bişey.. Neyse, gelen fotoyu bi açtım........sdjfghjf... Geçici bilinç kaybı yaşadım ve anında, "fikrim değişmedi" dedim.. Biraz zorladı bi konuş falan diye ama baktı ki netim, rahat bıraktı sağolsun.. Sonra annemden ne duyayım dersin?? Kız, annesine demiş ki "kesin Merve'nin bi görüştüğü var" ajghdjsgh Bak sennnn...! Lan siz bana Johnny Depp, Kıvanç Tatlıtuğ falan mı gösterdiniz de, ben istemiyorum dedim diye 'kesin manitası var' damgası yedim??? Yahu benim manitam olsa ben daha ne bekliyim; direk basarım zaten nikahı sjhgfsjhgdjhs
Yani demem o ki arkadaşlar; bunlar ve bunlara benzeyen daha nice saçma sapan olaylar sayesinde evlilikten soğudum.. He zaten ısınmışlığım yoktu ama, en azından bi arkadaşım falan evlenirken 'ayyy ne güzel düğünnn, keşke benim olssssssaaa' diyebiliyodum.. Ne yazıkki, olan miniminnacık şevkimi de bu teyzeler alıııp, götürdüler...
Evliliğe karşı olma gibi bi durumum yok tabii.. Fakat, insanın, birine herhangi bir ilgi duymadan evlenmeyi düşünmesi olayı da bana aşırı aşırısı ters geliyor.. Bana, "bu adamla evlenilir bee!" dedirticek biri karşıma çıkmadığı sürece, arkadaşlarla toplandığımızda "lan biriniz evlenin de az oynıyak, ekşın olsun azcık" demeye devam edicem.. Biliyorum uzun oldu, nolur kusuruma bakmayın(biraz dolmuşum galiba sjghfsjghf)
Haydi kalın sağlıcakla.. :)
Aslında niye son konuşacak insan ben oliyim ki?? Gayettene yaşım falan da gelmiş.. Yani ne biliyim, etrafımdaki teyzeler ve bilimum akrabalar öyle söylüyo.. :ı
Size yakın zamanda başımdan geçen sapsaçma bir hikaye anlatıcam.. Bir 'yaşı gelmiş kız' olarak, düğünlerden nefret ediyorum.. Eskiden, sadece sevdiğimiz -veya sevmediğimiz- akrabaların, arkadaşların vs mutlu günlerine ortak olmak diye bakardım düğünlere.. Yaa aslında bıraksalar hala öyle bakıcam da, yok anam yok ortam çok değişti..
Leyla ile Mecnun'u izlemeye başladım yeniden.. Ya ikinci, ya üçüncü bölümünde bi düğüne gidiyolardı da, bütün bekar oğula sahip teyzeler, yiycekmiş gibi Leyla'ya bakıyordu ya hani.. Hatta Mecnun'un anne babası da, düğün sahiplerini tanımadıkları halde Mecnun'a kız bakmaya gelmişlerdi.. :) Heh, aslında değineceğim konu tam olarak bu..
Yav kardeşim, niye yirmi yaşı geçmiş ve düğüne gelen her kıza av gözüyle bakıyorsunuz? Ya da neden düğüne gelen yirmi yaş üstü her kız, evlenmek istediği için gelmiş oluyor sizin gözünüzde?? Ulan evlenen kişi; benim arkadaşım, kuzenim, annemin teyzesinin kızının oğlu(en son gittiğim düğün buydu jhsgfj).. Ben sadece onlar için geldim Hüsniye teyze.. Valla billa senin kel oğlunda gözüm yok. Bi de horon tepenleri izlemeye geldim Ayşe teyze; senin kokuşmuş evde kalmış oğlunu ben napiyim? Gel de anlat işin yoksa derdini.. Hele bi de elinizde, sürekli sizi millete göstermeye çalışan "bakın bu da benim kızım" diyen bir anne varsaaaa... Vay halinize..
Neyse, her zamanki gibi anlatacağım mevzuya gelene kadar sağa sola saptım bissürü :) Annemin teyzesinin kızının oğlunun düğününden bir hafta kadar önce, eski oturduğumuz semtten(Bağcılar) bi tanıdığımızın oğlu evleniyordu.. Ulan evleniyorsunuz, bari doğru düzgün saatlerde evlenin.. Saat 12:00'de düğün mü olurmuş?..Bi de pazar günü!!(pazar,istisnalar hariç tek izin günüm) Neyse, annem bir hafta öncesinden "pazara plan yapma, düğüne gitcez" diyerekten yolunu yapmıştı.. Ben de plan yapmamıştım ama düğünün 12:00'de olduğunu sabahın, 9:00'unda öğrenince, haliyle işler biraz değişti.. Beni yataktan kaldıramadı misal jhgjhd "Gelmiyorum düğüne falan..Saat 12:00'de düğün mü olurmuş??..Yere batsın düğünleri..Hem ben Fatih'i sevmezdim zaten..Merabam bile yok, niye geliyorum ben bu düğüneee!!!" vs..vs gibi bir ton bahaneyle annemi gitmiyceğime ikna ettim.. Ama kadın işini biliyo ki, uyku sersemi olmamdan faydalanıp "haftaya,teyzemin kızının oğlunun düğünü var ama bak, ona gelceksin.?" dedi ve benden okeyi aldı.. Ayılınca da, "çok sarhoştum,hatırlamıyorum" diyemedim..
İlk düğünden yırtmam kolay olmuştu belki ama, annemin teyzesinin kızının oğlunun düğününden kaçmam, oldukça imkansız görünüyordu.. Çok uzun zamandır düğünlere gitmemiştim.. Evet, o teyzelerden kaçıyordum. Hani şu sürekli "yok mu biri? ne zaman evleniyon kızz?..evde mi kaldın sen jhsgfdkl" diyen teyzelerden.. Kendimi çok çaresiz hissediyordum ve o gün gelip çatmıştı... Bir hafta öncesinden arkadaşlarla kahvaltı planımız vardı. Hazırlanıp "akşam erken gelirim" diyerek çıktım. Süper bi gün geçirdik.. Ama akşamında o güzel günün bedelini ödeyecektim.. Eve geldim, "hazırlan çıkıyoruz" dediler.. Odama gittim.. Haydaaooooaaaaaaa!! Ulan düğüne giderken ne giyiliyodu?? Şunu giysem "bu kız kesin kalmış, kendini göstermeye çalışıyo,baksana nasıl süslenmiş" diycekler.. E bunu giysem, lan ben bunu günlükte de giyiyorum.. Derken, günlük-düğünlük karışımı bir kombinle evden çıktım..


Yani demem o ki arkadaşlar; bunlar ve bunlara benzeyen daha nice saçma sapan olaylar sayesinde evlilikten soğudum.. He zaten ısınmışlığım yoktu ama, en azından bi arkadaşım falan evlenirken 'ayyy ne güzel düğünnn, keşke benim olssssssaaa' diyebiliyodum.. Ne yazıkki, olan miniminnacık şevkimi de bu teyzeler alıııp, götürdüler...
Evliliğe karşı olma gibi bi durumum yok tabii.. Fakat, insanın, birine herhangi bir ilgi duymadan evlenmeyi düşünmesi olayı da bana aşırı aşırısı ters geliyor.. Bana, "bu adamla evlenilir bee!" dedirticek biri karşıma çıkmadığı sürece, arkadaşlarla toplandığımızda "lan biriniz evlenin de az oynıyak, ekşın olsun azcık" demeye devam edicem.. Biliyorum uzun oldu, nolur kusuruma bakmayın(biraz dolmuşum galiba sjghfsjghf)
Haydi kalın sağlıcakla.. :)
11 Nisan 2016 Pazartesi
Eve Dönüyosak Demek Ki :)
Çoğu erkek maç izleyebilen, ligi takip eden, takımını destekleyen kızlardan hoşlanmadığını belirtir.. Maç, erkek işi diye düşünür vs.. Ama en şikayet ettikleri mevzu da maç izlemelerine karışılması değil midir?? Bu erkekler ruh hastası mıdır? Hayır bi de kadınlara anlaşılmaz derler.. Ne mağnağğ??
Küçüklüğümden beri, hiçbir zaman çok fanatikliğe kaçmadan takımımı desteklemişimdir.. Tivitır'da nasıl Beşiktaş'lı olduğumu, bir flood olarak anlatmıştım.. Bilmeyenler ve yeniden dinlemek isteyenler için bir daha anlatıcam(not:birdaha dinlemek istemeyenler direk alt paragrafa geçsinler kfjdghj) 3(ÜÇ) abim olduğundan bahsetmiştim.. Küçük yaştan beri erkekler arasında yetişmem, hiçbir kız kardeşimin veya ablamın olmamasından mütevellit, biraz höt zöt biriyimdir.. Genç yaşımda; kasaturalarla, kelebeklerle, haydarlarla tanışmıştım jshgfjhs Neyse konudan çok sapmayayım.. Üç abimin, üçü de farklı takımlar tutuyodu. Büyük abim, koyu Fenerbahçe'liydi.. Gfb'lerde takılır, kendi topladığı ekiple, Fener'in şehir dışındaki maçlarına bile giderdi.. Aramız iyiydi, fakat çocuk olmamın verdiği -öpülmekten nefret etmek- durumu ve abimin lavabo pompasını aratmıycak tarzda sesli ve sulu öpmeleri yüzünden, sürekli ondan kaçardım hjsgfh Küçük abim, memleketine hıyanet etmeyen tek evlattı, Trabzonspor'luydu.. Tam bir Hami Mandıralı hayranıydı. O zamanlarda şifre koyulabilecek ne varsa, mutlaka 'Hami' koyardı jhgdjd Onunla aramız hiç iyi değildi(şu an bana yaşı en yakın olan o olduğu için, çok iyi anlaşıyoruz<3) Sürekli kardeşini sinir eden abi modeli vardır ya, heh işte bu, oydu(beni kıskanıyodu ;)) Abilerimin odası renk renk takım posterleriyle doluydu.. Çünkü, ortanca abim de Beşiktaş'lıydı..

O günden sonra maçları da beraber izlemeye başladık..Marşları beraber söylerdik falan.. Tabi kendisi evlenip barklandıktan sonra maçla falan pek ilgilenmemeye başladı hgsdsjd Keza büyük abim de öyle.. Bi tek Enbiş tam anlamıyla, hala Trabzonspor'luluk yaşıyor.. Trabzon'a taşındı, Trabzon'lu bi kız buldu, orda evlendi ve şu an hala orda yaşıyo..

.
Neyse işte, bunların hepsi beni kendi takımlarının taraftarı yapmak istiyordu ama en çok çaba sarfeden Zek(ortanca) abimdi.. Beni, Enbiş(küçük abim)'in eziyetlerinden korurdu hep..(hatta bi keresinde Zek abim, elinde kelebek çakıyla;"sokim mi bacağına sokim mi" diyerek beni eğlendirirken, yanlışlıkla çakıyı Enbiş'in bacağına saplamıştı hasdgf) O yüzden, her zaman diğerlerinden çok şansı vardı.. Bana en çok oyuncaklar vs alan abimdi. Merhametliğin kitabını yazabilecek merhamete sahipti(hayla öyle) Bi akşam eve geldi, üzerinde siyah bir mont vardı.. Sanırım Beşiktaş maçından geliyordu ve maçı Beşiktaş almıştı.. Yanıma geldi, insani bi şekilde beni öptü(büyük abimin aksine jghdhj) Sonra bana dedi ki; "Hangi takımlısın lan eşşolu?" ben de "banane" anlamına gelen bi takım hareketlerle cevap verdim.. Sonra elini sağ cebine atıp, koca bir avuç minik ve rengarenk toka çıkardı.. Gözlerime inanamadım! Bana, tişörtümün önünü kese gibi açmamı söyledi ve oraya doldurdu.. Daha onun şokunu atlatamamışken sol cebine attı elini ve bir kocaman avuç daha toka çıkardı!. Heyecandan gözlerim doldu, ağzımı açamıyordum.. "Bitmediiiii" dedi ve iç cebine elini sokarak bir avuç daha tokayı kucağıma bırakıverdi.. Gerçekten mest olmuştum. O yaşta bir çocuk başka neyle bu kadar mutlu olabilirdi, bilmiyorum.. Sonra tekrar sordu, "Hangi takımlısınnn???" ve adeta transa geçmiş bir şekilde "BEŞİKTAŞ" dedim..

Fırsatım oldukça maçları izlemeye çalışırım. Babamın dışarda maç izleme alışkanlığı olduğu için, evde lig tv vs yok.. O yüzden, lig maçlarını izleyerek takip edemiyorum. Anca tivitırdan ordan burdan işte.. Ama Beşiktaş'ın maçlarını izlemekten inanılmaz keyif alıyorum. Biraz fazla heyecan yapıyorum, kaçan gollere hatırı sayılır tepkiler veriyorum.. Bi maç golsüz biterse hayattan soğuyorum..vs vs.. Ama aşırıya kaçmayı da sevmiyorum. Misal, kimseyle maçla ilgili kavga falan etmem. Dünyanın en gerzekçe şeyi olduğunu düşünüyorum.. Yeri geldi mi kendi takımımla da dalgamı geçiyorum..Falan filan işte..
Zek abimin, taa küçüklüğümden beri bana, maça götürme sözü vardır.. Küçükken, korkusundan götürmezdi, ne olacağı belli olmaz diye.. Şimdi de eşşek kadar olduk hgdhds(kendisi şuvan, mali müşavirlik olmanın son evrelerinde..eğer hayal ettiği paraları kazanırsa, bi gün Vodefone Arena'da locada, karamel makiyatomu yudumlarken maçımı izleyebilirim belki jhgsjh) Hala tutmadı bu sözünü ve ben de henüz hiçbir maçı stadda izlemedim..
Vodafone Arena demişken; bugün de yeni stadımız, ilk maçımızla beraber asıl açılışını da yapacak inşallah.. ;) Hiç İnönü'de maç izlememiştim belki ama, yanından her geçtiğimde de fotomu çekmiş, selamımı çakmışımdır hani.. Umarım, Vodefone Arena'da, şöyle afilli bi Beşiktaş maçı izlerim.. Kendi semtimizde, kendi evimizde yaptığımız maçların tadını özlemiştik.. Ve şimdi gerçekten #EveDönüyoruz ...
Netice-i kelama gelince; BeşiktAŞKtır..
8 Nisan 2016 Cuma
Dilencilizm (!)
Evet, "Veren el, alan elden üstündür".. Evet, "Az sadaka çok belayı def eder"... Bunun gibi onlarca hadis-i şerif vs bulabiliriz sadaka ile ilgili.. Fakat sizce sokakta gördüğümüz, bize avucunu uzatan herkese sadaka vermemiz doğru mudur??.. "Benim niyetim belli, o naparsa yapsın" demek, doğru mu gerçekten?.. Sen şimdi gerçekten, o nereye gideceği belli olmayan(belki şarap, belki tiner, belki bali vb) parayı vererek sevap işlediğine inanıyorsun ve vicdanın rahat öyle mi?.. Gel o zaman mevzuyu bir de şöyle değerlendirelim...
"Dilencinin üstünden çıkan para miktarı herkesi şaşırttı!!", "Dilencinin günlük kazancı dudak uçuklattı!" tarzı haberlere, sizi bilmem ama ben fazlasıyla aşinayım.. 2002-2003 yıllarındaki türkçe öğretmenim olan Havva hocamın bu konudaki tavrı, çok hoşuma gitmişti: "Yardım etmek istiyorsanız, eli ayağı tutan ve dilenen kişilere para vermeyin; ama karşınızdaki bir kalem, bir mendil dahi satıyo olsa onu alın.." Çocuk aklımla bile, bu tavrın mantıklı olduğuna kanaat getirebilmiştim.. Fakat o kadar bilinçsiz insan varki, "verilmiş sadakam olsun" başlığı altında, farkında olmadan da olsa dilenme olayının bi sektöre dönüşmesine çanak tutuyorlar.. Eli kolu tutan, sapasağlam insanlar bile kendilerini engelli göstermeye çalışarak, çoluğunu çocuğunu kullanarak veya onları da vızır vızır geçen arabaların arasına atarak dilenmeye ve dilendirmeye yönlendiriyorlar..
Cahil cühela insanlar, bakıyolar ki haberlerde dilenci olan parayı kırıyor; "e ben neden yapmıyorum" diyerek kendilerini sokaklara, caddelere atıyorlar.. Bacaklarını katlayıp bağlayanlar mı dersin, fıkralara vs konu olan yalancı körler, dilsizler mi dersin.. Ulan elin kolun tutuyor maşallah. E hinliğe çalışacak kafan da var....Kullansana o kafanı hayırlı bi işte?. Tutsana bi işin ucundan.?! Sermaye yok, alın teri yok.. Düpedüz haramla yaşamak niye? Peki ya sen, ona para verip haramına ortak olmaktan hiç mi çekinmiyorsun?
"İş bulamıyorum" falan tatavalarını da geçsin herkes.. Bakın size çok net söylüyorum; çalışmak istiyorsanız kesinlikle helal yoldan para kazanacağınız, bi dolu sektör var.. Hiç mi biyeri beğenemedin, azıcık da göbek mi yapmışsın? Gir LCW'ya.. Bak ne fazlalıkların kalıyo, ne de cebin tek bir gün boş kalıyo ;) (benim zamanımda bu kadar iyi para vermiyolardı valla, bi düşün kardeşim sjhgfj)
Bakın size, yardıma muhtaç insanlara yardımcı olmanın bir yolunu söyliyim; onlara yemek verin:
"Aç mısın kardeşim? E 110 fontla yazıcıdan çıkartıp asmışsın ya boynuna, açsın demekki.. Gel canım kardeşim bak şurda dönerci var, doyana kadar ye.. Hatta ben de sana eşlik edeyim.. Ne?.. Noldu tavuk mu sevmiyorsun?? Gel kardeşim olsun, sen et ye; yeter ki karnın doysun.. He nooldu?? Evdekiler de aç öyle mi? E kaç kişiler kardeşim, söyle paket yaptıralım, beraber götürelim??..... E şimdi nooldu?? Niye susuyosun birader? Açım demiyor muydun sen????? Hişşşt hopp!! Nereye gidiyorsun?? Lan koşmasana, senin bacağın topal değil miydi??!! Aloooooooooo.............???!"
Hee gerçekten açlıkla imtihan olanlar yok mu? Olmaz mı..!? Biz bu mevzuyu enine boyuna ölçüp tartıp, mantık çerçevesinde incelediğimizde; zaten kimlere ne şekilde yardım edileceğini, kimlerin enteresan planlar peşinde olduğunu da pekala az çok tahmin edebiliriz.. Umarım demek istediğim şeyleri tam manasıyla anlatabilmişimdir.. Allah muhtaç olanların yar ve yardımcısı olsun...
Kendinize dikkat edin..
(Bakınız; mesela bu abimiz, eminim herhangi bir sirkte, akrobasi dalında müthiş işler çıkarabilir.)
"Dilencinin üstünden çıkan para miktarı herkesi şaşırttı!!", "Dilencinin günlük kazancı dudak uçuklattı!" tarzı haberlere, sizi bilmem ama ben fazlasıyla aşinayım.. 2002-2003 yıllarındaki türkçe öğretmenim olan Havva hocamın bu konudaki tavrı, çok hoşuma gitmişti: "Yardım etmek istiyorsanız, eli ayağı tutan ve dilenen kişilere para vermeyin; ama karşınızdaki bir kalem, bir mendil dahi satıyo olsa onu alın.." Çocuk aklımla bile, bu tavrın mantıklı olduğuna kanaat getirebilmiştim.. Fakat o kadar bilinçsiz insan varki, "verilmiş sadakam olsun" başlığı altında, farkında olmadan da olsa dilenme olayının bi sektöre dönüşmesine çanak tutuyorlar.. Eli kolu tutan, sapasağlam insanlar bile kendilerini engelli göstermeye çalışarak, çoluğunu çocuğunu kullanarak veya onları da vızır vızır geçen arabaların arasına atarak dilenmeye ve dilendirmeye yönlendiriyorlar..
(İngiltere'de bir dilencinin; günde 2.066 bin TL, yılda ise yaklaşık 537 bin TL kazandığını biliyor muydunuz?http://www.haberler.com/dilenci-yilda-537-bin-tl-kazaniyor-8211847-haberi/)
Cahil cühela insanlar, bakıyolar ki haberlerde dilenci olan parayı kırıyor; "e ben neden yapmıyorum" diyerek kendilerini sokaklara, caddelere atıyorlar.. Bacaklarını katlayıp bağlayanlar mı dersin, fıkralara vs konu olan yalancı körler, dilsizler mi dersin.. Ulan elin kolun tutuyor maşallah. E hinliğe çalışacak kafan da var....Kullansana o kafanı hayırlı bi işte?. Tutsana bi işin ucundan.?! Sermaye yok, alın teri yok.. Düpedüz haramla yaşamak niye? Peki ya sen, ona para verip haramına ortak olmaktan hiç mi çekinmiyorsun?
(Yiğit Özgür'ün en en ennn sevdiğim karikatürist olduğunu söylemiş miydim?)
"Aç mısın kardeşim? E 110 fontla yazıcıdan çıkartıp asmışsın ya boynuna, açsın demekki.. Gel canım kardeşim bak şurda dönerci var, doyana kadar ye.. Hatta ben de sana eşlik edeyim.. Ne?.. Noldu tavuk mu sevmiyorsun?? Gel kardeşim olsun, sen et ye; yeter ki karnın doysun.. He nooldu?? Evdekiler de aç öyle mi? E kaç kişiler kardeşim, söyle paket yaptıralım, beraber götürelim??..... E şimdi nooldu?? Niye susuyosun birader? Açım demiyor muydun sen????? Hişşşt hopp!! Nereye gidiyorsun?? Lan koşmasana, senin bacağın topal değil miydi??!! Aloooooooooo.............???!"
Hee gerçekten açlıkla imtihan olanlar yok mu? Olmaz mı..!? Biz bu mevzuyu enine boyuna ölçüp tartıp, mantık çerçevesinde incelediğimizde; zaten kimlere ne şekilde yardım edileceğini, kimlerin enteresan planlar peşinde olduğunu da pekala az çok tahmin edebiliriz.. Umarım demek istediğim şeyleri tam manasıyla anlatabilmişimdir.. Allah muhtaç olanların yar ve yardımcısı olsun...
Kendinize dikkat edin..
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)