Gençliğimde aptal saptal bi şeydim ben.. Saf, cahil, her yaklaşana kendi gibi bakan, yüzüne gülen herkese koşulsuz güvenen falan.. Çoğunuz ne tarz birinden bahsettiğimi anlamışsınızdır.. Ya da ilerleyen satırlarda, mutlaka tanıdık gelecektir o kişi size de..
Lise sona kadar servisle okula gidip gelen, hayatı ev ve okuldan ibaret sanan, sıpsıradan bi insandım.. Ne zamanki lise bitti, başka ortamlara girmeye başladım; o zaman başka bir hayatın da varolduğunu görme şansı buldum.. Muhafazakar bir ailenin tek kızı olarak, tahmin edersiniz ki, biraz baskılı büyümüştüm. O zamanlar bunlar bana baskı gelmiyordu gerçi. Hatırlıyorum da, eşşek kadar lise çağında kızken, minibüse otobüse binmeye korkuyodum. Bilet nerden alınır, nedir hiçbi fikrim yoktu.. Neyse buraları hızlı geçiyim ki asıl mevzuya gelelim..
Asıl kendimi bulmaya, iş hayatına atıldığımda başladım. Asosyal ve asosyalliğinden gayet mutlu, yeni insanlar tanımaktan nefret eden biriyken; her geçen gün çevremin hızla genişlediğini ve bissürü çeşit insan olabileceğini öğrendim.. Yanındayken mutlu olduğum, aşırı mutlu olduğum ve aşırı aşırısı mutlu olduğum insanlar kadar, beni aşırı aşırısı mutsuz edebilecek insanlar olabileceğini de öğrendim.. İnanılmaz iyi niyetli ve pozitif biriyken, başıma gelen bazı olaylar, tanıştığım bazı insanlar; beni başkalaştırmaya başlamıştı.. Duygularımın gittikçe samimiyetini kaybettiği biri olmakla beraber, neredeyse gaddar bi insana dönüşüyordum..
Bazen birine o kadar değer verirsiniz ki, farkında olmadan verdiğiniz tavizlerin, kendinizden, karakterinizden verdiklerinizin haddi hesabı olmaz.. Koşulsuz seversiniz bazen. Bişey beklemeden, sadece karşınızda oturup konuşsun diye seversiniz.. Oturur da, konuşur da.. Dinlersiniz bıkmadan.. Her yaptığı espriye gülersiniz, mutlu olsun diye..Derdine ortak olmaya çalışırsınız, sorarsınız "neyin var?" diye..Çözmek için kafa kafaya verirsiniz..Belki de daha önce hiç karşılaşmadığınız sorunlara çözüm bulmaya çalışıyorken bulursunuz kendinizi.. Hiç ama hiç düşünmezsiniz bir gün gidebileceğini..O hep olacakmış gibi planlar kurmaya devam edersiniz..Her hayalinizde, yanınızdadır.. Kıskanırsınız sonra..Paylaşmak istemezsiniz kimseyle..Kıyamazsınız sonra.. Üzerine titrersiniz. Sırf o mutsuz olacak diye, sevdiğiniz şeylerden vazgeçersiniz.. Ve sürekli bişeylerden vazgeçmeye başlarsınız.. Belki en sevdiğiniz hobinizden,belki en sevdiğiniz kitabınızdan..Sonra değerlerinizden vazgeçersiniz..Her ortamda bağıra çağıra savunduğunuz değerlerinizden vazgeçersiniz.. Ve en son, kendinizden bile vazgeçersiniz de, ruhunuz bile duymaz.. Tüm benliğinizle güvenirsiniz, seversiniz, sevildiğinizi zannedersiniz...
Anlayamadığınız bir anda ipler kopar. Bir anda evet.. Farkına varamazsınız bazen..Hele ki ilk hayal kırıklığınızsa, imkansız olur bu farkındalık.. Gözlerinizi açtığınızda, kendinizi uçsuz bucaksız bir çölün ortasında bulursunuz.. Çünkü, bir kişi için vazgeçtiğiniz her şey, sizi terk etmiştir.. Benliğiniz de dahil... Kendinizi yapayalnız hissedersiniz ve asla ama asla yediremezsiniz bunu kendinize.. Bu yapılanı asla haketmediğinizi düşünürsünüz... Ve güveniniz sarsılır..

Yine de hata yapmaya devam ettim, ediyorum.. Yine insanlara şans veriyorum, güveniyorum.. Hani aşık olduğunuz kişiye ilginizi ne kadar belli ederseniz, o kadar kaçacağı klişesini bildiğiniz halde; kendinizi tutamayıp, tüm kalbinizi açarsınız ya.. Bu da öyle bişey işte.. Çünkü insan umudunu yitirmek istemiyor.. Denedi, deniyor ve deneyecek.. Belki üzülecek, ama umudunu yitirmeyecek..
Bunlar her ne kadar acı tecrübeler olsa da, kaç yaşında olursak olalım bize yeni şeyler öğretiyor, öğretecek.. Biz yine doğru insanları bulana kadar, birilerine şans vermeye, güvenmeyi denemeye devam edeceğiz.. Allah'ın, karşımıza doğru insanları çıkarması duasıyla.. Selametle..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.