22 Nisan 2016 Cuma

Depresyon is Caming



 Meraba arkadaşlaaar... Biliyorum sizi biraz boşladım falan ama, depresyondayım biraz, mazur görün.. Geçen sene aynı dönemler yine depresyondaydım. Sanırım bir anda yüklenen aşırı sorumluluk duygusu, beni benden alan şeyin ta kendisi.. Tabi bazı şeylerin de üstüste gelme durumu var ki, bu da doğanın bi çeşit kanunu, malum.. Yani anlayacağınız, depresyona girmek için tüm şartlar oluşmuşken laylaylom takılmak bana yakışmazdı..


 Konumuz; aradan yıllaaaar geçmesine rağmen bağ bahçeden kopamayan annelerimiz..! İlk fırsatta bi "memlekete gideyim de bişeyler ekeyim. Sonra da onları biçmeye gitmek için bahanem olmuş olur. Hem kızım var evde sonuçta" düşüncelerine gark oluşları...?? Ben bu durumu bi kızıma da danışayım, onun da fikrini alayım falan??.. Yok??  Şimdi olaya bir de bu masum kızın tarafından bakmaya ne dersiniz?..

 Haftanın altı günü çalışan bir birey olarak, yemek molası vs gibi şeyleri de istemeden, günde en az 8 olmakla beraber, genelde 9 saat çalışmaktayım ve lafını etmiyorum (babamın yanında çalışıyo oluşumdan mütevellit). Tek izin günümde ise; çalıştığım, ikamet ettiğim, her gün havasını soluduğum bu nalet semtten dışarı çıkmak; uzağa, çoook uzaklara gitmek istiyorum... Gel gör ki, bu evin yemağı var, çamaşırı var, bulaşığı(burası nasıl oluyo anlamıyorum,öyle çok da yemek yapmıyorum ama iki günde bi makina çalışıyo jshgsfj)var... E bunları yapınca insanın üzerinde oturan öküz misali bir yorgunluğu da var.. Kardeşim, gençliğinin son demlerini yaşayan, evli arkadaşlarından sürekli "sabah akşam gez, gez babam gez, evlenince bidaha yapamıycan Merv, git bidaha gez" tavsiyeleri ve dayatmaları alan biri olarak; bunlarla kafamı yormam ve gençliğimin en laylaylom geçmesi gereken zamanlarını evde pineklemeye ve iş güç yapmaya adamam, reva mı sorarım size?? "Değil" demeniz gerekiyo burda. Çünkü haklı olmakkk<333..


 Bütün bunlar olup biterken ve yaşam enerjim, adeta bir şırıngayla ruhumdan sökülüp alınırken, yapmak istediğim tek şey; evde olmak... Bundan bir iki hafta öncesine kadar, "bu hafta adalara gideriz, sonraki hafta lale bahçelerine(ki emirgana en son 7 yaşımdayken falan gitmiştim, okul gezisiyle), ondan sonraki hafta deniz kenarında bi kahvaltı, sonraki hafta bi piknik neyim bişey olur....Bla bla bla.. Arkadaşlar beni biliyonuz, bana hayal kur deyin ve arkanıza yaslanın fjasgkjs


 He şimdi sor bi "o eski halinden eser var mı peki?" diye.. Yok! Mesela bugün canlı müzik var.. Sor bi "gidecek misin?" diye.. Yok! Evde yemek yok kardeşim, akşama kardeşim gelcek yurttan, hadi babam arkadaşlarıyla takılıyo orda burda dışarlarda yiyo.. Ama o, ufacık tefecik içi dolu turşucuk(boyu beni geçti) kardeşim...Yurt yemeklerinden kurtulup, ablasının o anne eli misali yaptığı lezzetli yemekleri yemek hakkı değil mi??

(karikatürün güzelliği<33 Tamam itiraf ediyorum, ben bu biloğu sevdiğim karikatürleri sizlerle paylaşmak için açtım haghsdgf :d)

 Heh işte, niye yazmıyorum, niye yazmıyorum?? falan ya hani.. Depresyon is caming dostum; niye yazıp senin de canını sıkayım ki?? Annem o köye gitmemeliydi... Biliyorum, şuvan orda çok mutlu, hergün de arayıp "şu kadar tarla belledim, bu kadar bilmemne yaptım" diyerek mutluluğunu benle paylaşıyo.. "Anne ben bunaldım" dediğimde, ordan çeşitli yerlere(babama:d) telefon ederek bana güzel davranılmasını vs aşılıyo ama....... Kafede gidip tek başıma kahve içme keyfimi özledim.. Şuanki düşüncemse şu:"evde mis gibi kahven var, sütün var,hem ayaklarını da uzatırsın..bi de dışarda kahveye 6 tl veriyosun, yazık günah kızım." Ve eve gittiğimde, eşofmanımı giydiğim an, bu kararı aldığım için alnımdan öpesim geliyor.. Çünkü depresyon<333

(Bunu da, beni anlamsızca güldürdüğü için ekliyim dedim jfhgsj bkz; Yiğit Özgür)

 Velhasıl kelam arkadaşlar, annem dönene kadar bırakın sizi, kendime faydam yoksa demekki.. Neyse ben, gerçek hayattan uzaklaşıp; hayali kahramanların derdine üzülüp, mutluluğuna sevinmek için, bir film daha izliycem.. Siz de şeyapın.. Üstteki yazıyı okumayın shjgdsahfas

 Kalın sağlıcakla..

15 Nisan 2016 Cuma

Bir İnsan Evlilikten Nasıl Soğutulur? :(

 Evlilikle ilgili son konuşacak insan olabilirim sdjgfsj Ama yine de konuşucam..... :)

 Aslında niye son konuşacak insan ben oliyim ki?? Gayettene yaşım falan da gelmiş.. Yani ne biliyim, etrafımdaki teyzeler ve bilimum akrabalar öyle söylüyo.. :ı


 Size yakın zamanda başımdan geçen sapsaçma bir hikaye anlatıcam.. Bir 'yaşı gelmiş kız' olarak, düğünlerden nefret ediyorum.. Eskiden, sadece sevdiğimiz -veya sevmediğimiz- akrabaların, arkadaşların vs mutlu günlerine ortak olmak diye bakardım düğünlere.. Yaa aslında bıraksalar hala öyle bakıcam da, yok anam yok ortam çok değişti..


 Leyla ile Mecnun'u izlemeye başladım yeniden.. Ya ikinci, ya üçüncü bölümünde bi düğüne gidiyolardı da, bütün bekar oğula sahip teyzeler, yiycekmiş gibi Leyla'ya bakıyordu ya hani.. Hatta Mecnun'un anne babası da, düğün sahiplerini tanımadıkları halde Mecnun'a kız bakmaya gelmişlerdi.. :) Heh, aslında değineceğim konu tam olarak bu..

 Yav kardeşim, niye yirmi yaşı geçmiş ve düğüne gelen her kıza av gözüyle bakıyorsunuz? Ya da neden düğüne gelen yirmi yaş üstü her kız, evlenmek istediği için gelmiş oluyor sizin gözünüzde?? Ulan evlenen kişi; benim arkadaşım, kuzenim, annemin teyzesinin kızının oğlu(en son gittiğim düğün buydu jhsgfj).. Ben sadece onlar için geldim Hüsniye teyze.. Valla billa senin kel oğlunda gözüm yok. Bi de horon tepenleri izlemeye geldim Ayşe teyze; senin kokuşmuş evde kalmış oğlunu ben napiyim? Gel de anlat işin yoksa derdini.. Hele bi de elinizde, sürekli sizi millete göstermeye çalışan "bakın bu da benim kızım" diyen bir anne varsaaaa... Vay halinize..


 Neyse, her zamanki gibi anlatacağım mevzuya gelene kadar sağa sola saptım bissürü :) Annemin teyzesinin kızının oğlunun düğününden bir hafta kadar önce, eski oturduğumuz semtten(Bağcılar) bi tanıdığımızın oğlu evleniyordu.. Ulan evleniyorsunuz, bari doğru düzgün saatlerde evlenin.. Saat 12:00'de düğün mü olurmuş?..Bi de pazar günü!!(pazar,istisnalar hariç tek izin günüm) Neyse, annem bir hafta öncesinden "pazara plan yapma, düğüne gitcez" diyerekten yolunu yapmıştı.. Ben de plan yapmamıştım ama düğünün 12:00'de olduğunu sabahın, 9:00'unda öğrenince, haliyle işler biraz değişti.. Beni yataktan kaldıramadı misal jhgjhd "Gelmiyorum düğüne falan..Saat 12:00'de düğün mü olurmuş??..Yere batsın düğünleri..Hem ben Fatih'i sevmezdim zaten..Merabam bile yok, niye geliyorum ben bu düğüneee!!!" vs..vs gibi bir ton bahaneyle annemi gitmiyceğime ikna ettim.. Ama kadın işini biliyo ki, uyku sersemi olmamdan faydalanıp "haftaya,teyzemin kızının oğlunun düğünü var ama bak, ona gelceksin.?" dedi ve benden okeyi aldı.. Ayılınca da, "çok sarhoştum,hatırlamıyorum" diyemedim..


 İlk düğünden yırtmam kolay olmuştu belki ama, annemin teyzesinin kızının oğlunun düğününden kaçmam, oldukça imkansız görünüyordu.. Çok uzun zamandır düğünlere gitmemiştim.. Evet, o teyzelerden kaçıyordum. Hani şu sürekli "yok mu biri? ne zaman evleniyon kızz?..evde mi kaldın sen jhsgfdkl" diyen teyzelerden.. Kendimi çok çaresiz hissediyordum ve o gün gelip çatmıştı... Bir hafta öncesinden arkadaşlarla kahvaltı planımız vardı. Hazırlanıp "akşam erken gelirim" diyerek çıktım. Süper bi gün geçirdik.. Ama akşamında o güzel günün bedelini ödeyecektim.. Eve geldim, "hazırlan çıkıyoruz" dediler.. Odama gittim.. Haydaaooooaaaaaaa!! Ulan düğüne giderken ne giyiliyodu?? Şunu giysem "bu kız kesin kalmış, kendini göstermeye çalışıyo,baksana nasıl süslenmiş" diycekler.. E bunu giysem, lan ben bunu günlükte de giyiyorum.. Derken, günlük-düğünlük karışımı bir kombinle evden çıktım..
     
 Annem,babam,abim ve ben gittik.. Neyse teyzemlerin vs olduğu bi masada oturuyorum. Annemin teyzesinin kızının oğlunu damatlıkla falan görünce, küçükken oynadığımız oyunlar geldi aklıma..Sonra, onun bi ufağının, büyüyüp takım elbise falan giymiş olduğunu görüyorum..derken ne kadar yaşlı olduğuma, bir kere daha kanaat getirmiş bulundum.. :( Uzun süre sonra onları görmek, ne yalan söyliyim böyle sevinmiştim birazcık.. Nerdeyse "iyiki gelmişim la bu düğüne" diycektim ki...... Masaya, pek hoşlaşmadığım, yıllarca "seni oğluma alıcam, sen benim gelinimsin" tarzı söylemleriyle beni kendinden ikrah ettirmiş bir akrabamız ve kızı oturdu.. (Merak ediyosanız söyliyim, o çocuk evlendi ve bi tane de çocuğu var hjgsjhgds) Neyse bunlar, ismimin de içinde bulunduğu gereksiz birkaç kelimeyle muhabbet ediyolar falan.. Ben hiç oralı değilim, oynayanları izliyorum, gelinle damada bakıyorum.. İçimden 'ıyy gelinliğe bak, zevksiz!' vs diyorum.. Teyzeme dönüp, "ay bunların ikisinin de burnu uzun, çocuklarının hiç şansı yok ashjgdjh" diyorum falan.. Sonra bu hemen yanımda, aralarında annemin de bulunduğu, gıybet forevaa yapan üçlü grup bana sesleniyor.. "Efendim" diyorum ve işte o dünyanın en salakça sözleri, beni isteyen kadının kızının dudaklarından dökülüveriyor...: "Eee Merve, yok mu birisi? Annen senin için evde kaldı diyor??"... Bunları söylerken, suratında resmen 'yaa kızım, sen benim kardeşimle evlenmeyi reddet, aha da böyle kalırsın.annen de senin için kalmış der puhahahahushuhd' ifadesi var kadının.. Hafif bir beyne kan sıçraması ve masadaki şamdanı alıp kadının kafasına geçirme isteğiyle doluyor içim..Ama çabuk toparlıyorum kendimi ve;"annem öyle diyosa öyledir" gibi saçma bişey çıkıyor ağzımdan dsjhga.. Lan ne demek öyledir yaa ne demek?? Kırk yılda bi annenin lafını destekleyeceğin tuttu, o da en salakça zamanlamayla mı vuku buldu??? Neyseki teyzem imdadıma yetişip:"saçmalamayın ne kalması? nasip kısmet bu işler.." vs gibi mantıklı cümleler kullandı.. O an bir kez daha anladım ki, gerçekten annemle, onun istediği yerlere gitmeyerek, hayatımın en doğru kararlarını veriyordum...

 Ay bi de geçen yine eski bi komşumuzun kızı annemi aramış:"biri var, namazında niyazında,durumu çok iyi bla bla bilmem ne.." demiş. Kocasının arkadaşıymış, mutlaka bi görüşmem gerekiyomuş bilmem ne de bilmem ne.. Annem de kıza numaramı verip "al sen konuş Merve'yle" demiş.. Neyse kız beni aradı, bi ton konuştu bilmem ne.. Dedim "yok sağol ben düşünmüyorum şuvan" falan.. Tutturdu "ben sana atıcam fotosunu bi bak yani" falan diye.. Her ne kadar kabul etmesem de, fotosunu attı.. Ben de düşündüm ki, madem bu kadar fotosunu görmemi istiyo, heralde çocuk Johnny Depp gibi bişey.. Neyse, gelen fotoyu bi açtım........sdjfghjf... Geçici bilinç kaybı yaşadım ve anında, "fikrim değişmedi" dedim.. Biraz zorladı bi konuş falan diye ama baktı ki netim, rahat bıraktı sağolsun.. Sonra annemden ne duyayım dersin?? Kız, annesine demiş ki "kesin Merve'nin bi görüştüğü var" ajghdjsgh Bak sennnn...! Lan siz bana Johnny Depp, Kıvanç Tatlıtuğ falan mı gösterdiniz de, ben istemiyorum dedim diye 'kesin manitası var' damgası yedim??? Yahu benim manitam olsa ben daha ne bekliyim; direk basarım zaten nikahı sjhgfsjhgdjhs

 Yani demem o ki arkadaşlar; bunlar ve bunlara benzeyen daha nice saçma sapan olaylar sayesinde evlilikten soğudum.. He zaten ısınmışlığım yoktu ama, en azından bi arkadaşım falan evlenirken 'ayyy ne güzel düğünnn, keşke benim olssssssaaa' diyebiliyodum.. Ne yazıkki, olan miniminnacık şevkimi de bu teyzeler alıııp, götürdüler...

 Evliliğe karşı olma gibi bi durumum yok tabii.. Fakat, insanın, birine herhangi bir ilgi duymadan evlenmeyi düşünmesi olayı da bana aşırı aşırısı ters geliyor.. Bana, "bu adamla evlenilir bee!" dedirticek biri karşıma çıkmadığı sürece, arkadaşlarla toplandığımızda "lan biriniz evlenin de az oynıyak, ekşın olsun azcık" demeye devam edicem.. Biliyorum uzun oldu, nolur kusuruma bakmayın(biraz dolmuşum galiba sjghfsjghf)

 Haydi kalın sağlıcakla.. :)


11 Nisan 2016 Pazartesi

Eve Dönüyosak Demek Ki :)


 Çoğu erkek maç izleyebilen, ligi takip eden, takımını destekleyen kızlardan hoşlanmadığını belirtir.. Maç, erkek işi diye düşünür vs.. Ama en şikayet ettikleri mevzu da maç izlemelerine karışılması değil midir?? Bu erkekler ruh hastası mıdır? Hayır bi de kadınlara anlaşılmaz derler.. Ne mağnağğ??

 Küçüklüğümden beri, hiçbir zaman çok fanatikliğe kaçmadan takımımı desteklemişimdir.. Tivitır'da nasıl Beşiktaş'lı olduğumu, bir flood olarak anlatmıştım.. Bilmeyenler ve yeniden dinlemek isteyenler için bir daha anlatıcam(not:birdaha dinlemek istemeyenler direk alt paragrafa geçsinler kfjdghj) 3(ÜÇ) abim olduğundan bahsetmiştim.. Küçük yaştan beri erkekler arasında yetişmem, hiçbir kız kardeşimin veya ablamın olmamasından mütevellit, biraz höt zöt biriyimdir.. Genç yaşımda; kasaturalarla, kelebeklerle, haydarlarla tanışmıştım jshgfjhs Neyse konudan çok sapmayayım.. Üç abimin, üçü de farklı takımlar tutuyodu. Büyük abim, koyu Fenerbahçe'liydi.. Gfb'lerde takılır, kendi topladığı ekiple, Fener'in şehir dışındaki maçlarına bile giderdi.. Aramız iyiydi, fakat çocuk olmamın verdiği -öpülmekten nefret etmek- durumu ve abimin lavabo pompasını aratmıycak tarzda sesli ve sulu öpmeleri yüzünden, sürekli ondan kaçardım hjsgfh Küçük abim, memleketine hıyanet etmeyen tek evlattı, Trabzonspor'luydu.. Tam bir Hami Mandıralı hayranıydı. O zamanlarda şifre koyulabilecek ne varsa, mutlaka 'Hami' koyardı jhgdjd Onunla aramız hiç iyi değildi(şu an bana yaşı en yakın olan o olduğu için, çok iyi anlaşıyoruz<3) Sürekli kardeşini sinir eden abi modeli vardır ya, heh işte bu, oydu(beni kıskanıyodu ;)) Abilerimin odası renk renk takım posterleriyle doluydu.. Çünkü, ortanca abim de Beşiktaş'lıydı.. 
.

 Neyse işte, bunların hepsi beni kendi takımlarının taraftarı yapmak istiyordu ama en çok çaba sarfeden Zek(ortanca) abimdi.. Beni, Enbiş(küçük abim)'in eziyetlerinden korurdu hep..(hatta bi keresinde Zek abim, elinde kelebek çakıyla;"sokim mi bacağına sokim mi" diyerek beni eğlendirirken, yanlışlıkla çakıyı Enbiş'in bacağına saplamıştı hasdgf) O yüzden, her zaman diğerlerinden çok şansı vardı.. Bana en çok oyuncaklar vs alan abimdi. Merhametliğin kitabını yazabilecek merhamete sahipti(hayla öyle) Bi akşam eve geldi, üzerinde siyah bir mont vardı.. Sanırım Beşiktaş maçından geliyordu ve maçı Beşiktaş almıştı.. Yanıma geldi, insani bi şekilde beni öptü(büyük abimin aksine jghdhj) Sonra bana dedi ki; "Hangi takımlısın lan eşşolu?" ben de "banane" anlamına gelen bi takım hareketlerle cevap verdim.. Sonra elini sağ cebine atıp, koca bir avuç minik ve rengarenk toka çıkardı.. Gözlerime inanamadım! Bana, tişörtümün önünü kese gibi açmamı söyledi ve oraya doldurdu.. Daha onun şokunu atlatamamışken sol cebine attı elini ve bir kocaman avuç daha toka çıkardı!. Heyecandan gözlerim doldu, ağzımı açamıyordum.. "Bitmediiiii" dedi ve iç cebine elini sokarak bir avuç daha tokayı kucağıma bırakıverdi.. Gerçekten mest olmuştum. O yaşta bir çocuk başka neyle bu kadar mutlu olabilirdi, bilmiyorum.. Sonra tekrar sordu, "Hangi takımlısınnn???" ve adeta transa geçmiş bir şekilde "BEŞİKTAŞ" dedim..








 O günden sonra maçları da beraber izlemeye başladık..Marşları beraber söylerdik falan.. Tabi kendisi evlenip barklandıktan sonra maçla falan pek ilgilenmemeye başladı hgsdsjd Keza büyük abim de öyle.. Bi tek Enbiş tam anlamıyla, hala Trabzonspor'luluk yaşıyor.. Trabzon'a taşındı, Trabzon'lu bi kız buldu, orda evlendi ve şu an hala orda yaşıyo..







 Fırsatım oldukça maçları izlemeye çalışırım. Babamın dışarda maç izleme alışkanlığı olduğu için, evde lig tv vs yok.. O yüzden, lig maçlarını izleyerek takip edemiyorum. Anca tivitırdan ordan burdan işte.. Ama Beşiktaş'ın maçlarını izlemekten inanılmaz keyif alıyorum. Biraz fazla heyecan yapıyorum, kaçan gollere hatırı sayılır tepkiler veriyorum.. Bi maç golsüz biterse hayattan soğuyorum..vs vs.. Ama aşırıya kaçmayı da sevmiyorum. Misal, kimseyle maçla ilgili kavga falan etmem. Dünyanın en gerzekçe şeyi olduğunu düşünüyorum.. Yeri geldi mi kendi takımımla da dalgamı geçiyorum..Falan filan işte..

 Zek abimin, taa küçüklüğümden beri bana, maça götürme sözü vardır.. Küçükken, korkusundan götürmezdi, ne olacağı belli olmaz diye.. Şimdi de eşşek kadar olduk hgdhds(kendisi şuvan, mali müşavirlik olmanın son evrelerinde..eğer hayal ettiği paraları kazanırsa, bi gün Vodefone Arena'da locada, karamel makiyatomu yudumlarken maçımı izleyebilirim belki jhgsjh) Hala tutmadı bu sözünü ve ben de henüz hiçbir maçı stadda izlemedim.. 



 Vodafone Arena demişken; bugün de yeni stadımız, ilk maçımızla beraber asıl açılışını da yapacak inşallah.. ;) Hiç İnönü'de maç izlememiştim belki ama, yanından her geçtiğimde de fotomu çekmiş, selamımı çakmışımdır hani.. Umarım, Vodefone Arena'da, şöyle afilli bi Beşiktaş maçı izlerim.. Kendi semtimizde, kendi evimizde yaptığımız maçların tadını özlemiştik.. Ve şimdi gerçekten #EveDönüyoruz ...

 Netice-i kelama gelince; BeşiktAŞKtır..

8 Nisan 2016 Cuma

Dilencilizm (!)

 Evet, "Veren el, alan elden üstündür".. Evet, "Az sadaka çok belayı def eder"... Bunun gibi onlarca hadis-i şerif vs bulabiliriz sadaka ile ilgili.. Fakat sizce sokakta gördüğümüz, bize avucunu uzatan herkese sadaka vermemiz doğru mudur??.. "Benim niyetim belli, o naparsa yapsın" demek, doğru mu gerçekten?.. Sen şimdi gerçekten, o nereye gideceği belli olmayan(belki şarap, belki tiner, belki bali vb) parayı vererek sevap işlediğine inanıyorsun ve vicdanın rahat öyle mi?.. Gel o zaman mevzuyu bir de şöyle değerlendirelim...



(Bakınız; mesela bu abimiz, eminim herhangi bir sirkte, akrobasi dalında müthiş işler çıkarabilir.)



 "Dilencinin üstünden çıkan para miktarı herkesi şaşırttı!!", "Dilencinin günlük kazancı dudak uçuklattı!" tarzı haberlere, sizi bilmem ama ben fazlasıyla aşinayım.. 2002-2003 yıllarındaki türkçe öğretmenim olan Havva hocamın bu konudaki tavrı, çok hoşuma gitmişti: "Yardım etmek istiyorsanız, eli ayağı tutan ve dilenen kişilere para vermeyin; ama karşınızdaki bir kalem, bir mendil dahi satıyo olsa onu alın.." Çocuk aklımla bile, bu tavrın mantıklı olduğuna kanaat getirebilmiştim.. Fakat o kadar bilinçsiz insan varki, "verilmiş sadakam olsun" başlığı altında, farkında olmadan da olsa dilenme olayının bi sektöre dönüşmesine çanak tutuyorlar.. Eli kolu tutan, sapasağlam insanlar bile kendilerini engelli göstermeye çalışarak, çoluğunu çocuğunu kullanarak veya onları da vızır vızır geçen arabaların arasına atarak dilenmeye ve dilendirmeye yönlendiriyorlar..



(İngiltere'de bir dilencinin; günde 2.066 bin TL, yılda ise yaklaşık 537 bin TL kazandığını biliyor muydunuz?http://www.haberler.com/dilenci-yilda-537-bin-tl-kazaniyor-8211847-haberi/)



 Cahil cühela insanlar, bakıyolar ki haberlerde dilenci olan parayı kırıyor; "e ben neden yapmıyorum" diyerek kendilerini sokaklara, caddelere atıyorlar.. Bacaklarını katlayıp bağlayanlar mı dersin, fıkralara vs konu olan yalancı körler, dilsizler mi dersin..  Ulan elin kolun tutuyor maşallah. E hinliğe çalışacak kafan da var....Kullansana o kafanı hayırlı bi işte?. Tutsana bi işin ucundan.?! Sermaye yok, alın teri yok.. Düpedüz haramla yaşamak niye? Peki ya sen, ona para verip haramına ortak olmaktan hiç mi çekinmiyorsun?



(Yiğit Özgür'ün en en ennn sevdiğim karikatürist olduğunu söylemiş miydim?)



"İş bulamıyorum" falan tatavalarını da geçsin herkes.. Bakın size çok net söylüyorum; çalışmak istiyorsanız kesinlikle helal yoldan para kazanacağınız, bi dolu sektör var.. Hiç mi biyeri beğenemedin, azıcık da göbek mi yapmışsın? Gir LCW'ya.. Bak ne fazlalıkların kalıyo, ne de cebin tek bir gün boş kalıyo ;) (benim zamanımda bu kadar iyi para vermiyolardı valla, bi düşün kardeşim sjhgfj)






 Bakın size, yardıma muhtaç insanlara yardımcı olmanın bir yolunu söyliyim; onlara yemek verin: 

"Aç mısın kardeşim? E 110 fontla yazıcıdan çıkartıp asmışsın ya boynuna, açsın demekki.. Gel canım kardeşim bak şurda dönerci var, doyana kadar ye.. Hatta ben de sana eşlik edeyim.. Ne?.. Noldu tavuk mu sevmiyorsun?? Gel kardeşim olsun, sen et ye; yeter ki karnın doysun.. He nooldu?? Evdekiler de aç öyle mi? E kaç kişiler kardeşim, söyle paket yaptıralım, beraber götürelim??..... E şimdi nooldu?? Niye susuyosun birader? Açım demiyor muydun sen????? Hişşşt hopp!! Nereye gidiyorsun?? Lan koşmasana, senin bacağın topal değil miydi??!! Aloooooooooo.............???!" 

 Hee gerçekten açlıkla imtihan olanlar yok mu? Olmaz mı..!? Biz bu mevzuyu enine boyuna ölçüp tartıp, mantık çerçevesinde incelediğimizde; zaten kimlere ne şekilde yardım edileceğini, kimlerin enteresan planlar peşinde olduğunu da pekala az çok tahmin edebiliriz.. Umarım demek istediğim şeyleri tam manasıyla anlatabilmişimdir.. Allah muhtaç olanların yar ve yardımcısı olsun...

 Kendinize dikkat edin..

5 Nisan 2016 Salı

A'sosyal Medya

 2013 senesine kadar falan sosyal medya olayım sadece feysbuk'la sınırlıydı galiba.. Evet ben de o sürekli fotoğraf albümleri yapan, acıklı acıklı sözler yazıp şarkılar paylaşan ruh hastası feysbuk tayfasındandım.. Ta ki, canım bitanem beybiliboyların beybiliboyu tivitır'la tanışana kadar<3

 2008 yılında, kuzenlerimin yaptığı geyiklerden geri kalmamak için feysbukumu açmış bulundum.. Her yaptığının fotoğrafını çekip paylaşmak ve bunun altında onlarca yorum yapmak, açıkçası aklımın pek hazmetmediği bir durumdu.. Ama, ister zamana ayak uydurmak deyin, isterse teslim olmak; yakın zamanda ben de onlardan biri olmuştum.. İlk etapta, siteyi amacına uygun kullanmaya çabaladım. Ortaokul arkadaşlarımı arattım ve onları bulup bir toplaşma ayarladım. Şu an her ne kadar birbirimizle görüşmesek,selamlaşmasak ve hal hatır sormasak da, o zamanlar güzel olmuştu valla..(not:ortaokuldayken sınıfın en kısa boylu kızlarından biriydim.lisedeki hatırı sayılır boy artışımdan sonra toplaştığım ortaokul arkadaşlarımın hepsi şoka girmişti. Şöyle ki, hepsi benden kısa kalmıştı jshgfsg)

 2010 senesinde ise, en sevdiğim iki kuzenimden biri olan(diğeri de ablasıdır) Nursena(biz kısaca Nurs deriz)'nın yapmış olduğu ısrarlara dayanamayıp tivitır hesabı açmıştım.. Ama büyük bir sorun vardı.. Hiçbir şey anlamıyordum! Aman Allah'ım noluyordu?? Bu insanlar neden başlarından geçen herşeyi 140 karakterlik cümlelere sığdırmaya çalışıyorlardı?? Neden herkes retweet ve fav istiyordu??? Niye tanımadığımız insanlar bizi takip edince seviniyorduk? Biz değil miydik feysbuk'taki paylaşımlarımızı kimsecikler görmesin diye, hesaba adeta asma kilit taktıranlar??...Valla zerre kadar kafam almadı tivitır'ı.. Ne yazmam gerektiğini, ne gibi paylaşımlar yapmam gerektiğini bilmiyordum.. Ne yani "şu an su içiyorum ahaghasgsgsahah" falan mı yazmalıydım? Ben de girmemeye başladım. Kuzenim baya aktif kullanıyordu ama ben hiç keyif almadığımdan girmiyordum.. Haftada, ayda bir falan, telefonumdaki tivitır uygulaması küflenmesin diye "ben ölmedim haa" anlamına gelen bi tivit atar çıkardım.. Gizli gizli feysbuk'a girmeye devam ediyordum ki, instagram diye bişey çıktı.. Fotoğraf çekmeyi inanılmaz seven biri olarak, instagramın benim uygulamam olduğuna karar verdim. İlk etapta herşey gayet güzeldi fakat, takip ettiğim alışveriş sayfası, takip ettiğim insan sayfasını geçtiğinden beri, ordan da elimi ayağımı çekmiş bulunmaktayım..

 Neyse, gelelim tivitırla olan aşkımızın başlangıcına..Sanırım 2013-2014 yılları arası, tivitırı daha bi sık takip etmeye başladım.. Zamanla takip ettiğim kitle rayına oturmaya başlamıştı ve ben artık keyif almaya başlamıştım.. O zamanlar hiç haber vs hesabı takiplemiyorum ama(hatta haberim bile yok) tivitır benim için geyik,geyik ve geyik demekti..(Ne?? Hala mı öyle? Artık sadece geyik yapmıyorum bi kere!! Hıı çok hııı!!1!) Bi komik hesaplar, bi komik hesaplar.. Haftada bir-iki, yemek molalarımda falan açıp, komik gördüğüm tivitleri arkadaşlara okuyup, hep beraber gülerdik.. Derken, bi hesap dikkatimi çekti.. Sürekli aynı lugatı kullanıyor, aynı düzeyde komikli ve zekice tivitler atıyordu.. @OdunHerif hesabı.. O zamanlar da tam böyle parlama dönemleri..Melih'ler falan işte bilirsiniz jshgfs Bildirimlerini açmıştım, her yazdığına katıksız gülüyordum ve mantıklı mantıksız en az bir adet menşın atıyordum.. Sanırım bi 800bin-900bin civarı takipçisi vardı o vakitler. Onun vesilesiyle diyebilirim, tivitıra alışmaya başladım. Onun sayesinde birkaç kişiyi daha farketme ve tanışma fırsatım oldu(Nafer Ermiş, Şeyma Eke, Mehmet ErcanTevfik ve onların de vasıtasıyla tanıdığım yeni insalar..(Mali, Mustafa, Yasemin, Beyzadebey:p ve daha birkaç kişi daha..(sanırım bunlar en yakınlarım:))) Şimdilerde, kendisinin de içinde olduğu ve çok tatlış insanların bulunduğu, eğlenceli bir tivitır arkadaş grubum var.

 Bu tayfanın haricinde ayrı bir paragraf açmamı gerektirecek iki insan daha var ki, onlarla 2 senede klavye üzerinden paylaştığımız şeyleri, yakın arkadaş diye geçinenler paylaşmamıştır.. Kendileri yaşça benden küçük olmalarına rağmen, bir miktar olgunluğa erişmiş olup, sohbetlerinden hiçbir zaman bıkmadığım(Mert ve Adil hariç jgfsjd) insanlar.. Adil ve Mert...(böyle yanyana benim ismim yokken yazılınca çok komik oldunuz jsfgsjd)

 Adil; Kadir(@OdunHerif) vesilesiyle tanıdığım, henüz karşılaşma fırsatını bulamadığım, ama hergün karşılaştığım insanlardan daha çok beni bilen biridir.. Kendisi bu sene(indirdiğimiz hatimler doğrultusunda) inşaat mühendisliği bölümünü bitirip, İstanbul'da kendine bir hayat kurmaya gelecek inşallah.. Adil, az ve öz konuşur. Adil, lol oyunu manyağıdır. Yetişkin bir Adil, arkadaşlarıyla bir evde ya da internet kafede toplanıp saatlerce lol oynayabilir. Adil, lol oynadığı zamanlarda, arkadaşları ölüm döşeğinde bile olsa, bulundukları gruba girerek "hsgdfjaghsgd" yazar ve çıkar(ki sonrasında,"biz o kadar konuştuk, sen hiçbişe demedin terbiyesiz" demeyelim) Neyse ki hatrı büyüktür ve az önce söylediğim vurdumduymazlık yönü sıfıra yakındır. Kendisi dünyanın en vicdanlı insanlarından biridir. Birinin kalbini kıracak diye ödü kopar. O yüzden midir bilinmez, sürekli Mert ve benim eziklemelerimize ve dalga geçmelerimize maruz kalır.. Hayatımda tanıdığım en akıllı insanlardan biridir fakat bazı esprilerimizi anlamaması veya geç anlaması konusunda hala bir yol kat edebilmiş değiliz.. Bu konu hakkında yol katettiğimiz tek husus, espri kabileyitimizi geliştirmekte hatrı sayılır bir artış olmasıdır. Hele "iğrenç espriler" kategorisinin en üstlerinde gösterilmesi gereken düzeyde espriler yaparak bizi bazen hayattan soğutan Mert'in bile espri anlayışında muazzam bir artış söz konusudur.. Adil manyak, Adil dengesiz, Adil bazen dalından yeni koparılmış bir pambık kadar yumuşak, bazen de sevdiğimiz için katlandığımız gülün dikeni kadar sert.. Adil gibi olmayın..(ki olamazsınız şşşhhh)



(Hala; genelde bu seyirde işleyen, arada da olsa ciddili konulara değindiğimiz, 2 senedir hiç kapanmadan yoluna devam eden ve hergün en az 10 etkileşimi olan  bir grubumuz var)

Mert; fjsgjahgajkghkahg diye bir gülme geldi istemsizce..Mert'in bu sitede ergenliğini atlatıp büyüdüğüne şahit olan bir insanım. Klavyemde büyüdü desem yeridir sdhjgff Onu da Kadir sayesinde tanıdım. İlk zamanlar kendisine tiksinti bile duyuyordum(bakın burda biraz bana alıncak ama zerre kadar kin tutamaz ve zaten ilerleyen satırlarda güzel şeyler de yazıcam sjhgf).. Sürekli beni takip edip, takibini geri çeken; bu vesileyle dikkatimi çekmeye çalışan bir kardeşimizdi.(o zamanlar sakalları falan yoktu yaa sgfdhjfd) En son illallah ettiğim ve geri takip ettiğim, sonrasında da takipten hiç çıkamadığım; araştırmacı gazeteci ruha sahip, tezcanlı, yeni şeyler öğrenmeye aşık, vikipedi okumaya çalışıp uzun yazıları okumaktan nefret ettiğinden mütevellit çabucak sıkılan ve her türlü konuda haklı olduğunu kanıtlamak için önünüze 28746 çeşit örnekle gelen(ki bu özelliği ilerde çok işine yarıycak, çünkü kennsi bir avukat adayı), haksız olduğunu o an kabul etmeyen ama farkettiğinde de "ben haksızdım,,sorri" diyebilen, bazen beni çıldırtacak kadar(aşırı aşırısı) çocuk, bazense beni şaşırtacak kadar olgun olan, ama genel olarak hiçbir lafıma alınmayan ve her zaman alttan alabilme özelliğine sahip manik ve depresif bir insandır..

 Hiçbir zaman falomen olmak falan gibi bir beklentim veya niyetim olmadı.. Sadece falomen arkadaşlarımdan "artık sen de falomen ol be Merv" tarzı sitemleri çok duydum.. Bilmiyorum belki de falomen olmadığım için benden utanıyorlardı fdhjsgdjhf Ama olmadım. Çünkü; neden oliyim ki fdjghjas Yani ben merak ettiğim insanlarla falomen olmadan tanışabildim, ve beni kaç kişinin takip edip etmediği de pek umrumda değil.. Yazar, oyuncu, şarkıcı gibi vasıflarım olmadığı için, kendimi kimseye beğendirmek zorunda değilim ve içimden gelen herşeyi de, içimden geldiği gibi yazabiliyorum.. Tivitır'ı genel anlamda eğlenmek için kullanıyorum ve eğlendiğim tivitlerin arasında da gündemden saniyesinde haberim oluyor. Tivitır'ı hiç kullanmamış veya yeni başlamış birine bunları söylediğin zaman bön bön bakıyolar sana ama, asıl kefi de böyle herkesin anlayamamasında galiba ;) Hiçbir zaman burayı, günlük hayatımı olumlu yada olumsuz etkileyecek düzeyde ciddiye almadım. Burdaki kimsenin beni üzebileceğini düşünmüyorum. Kaybetme korkum yok, kimse vazgeçilmez değil benim için.. Uzun zamandır takiplediğim birini, en ufak bi canımı sıkan söyleminden dolayı takipten çıkabilirim. Bu da benim serseri serbes stilim.. Sadece burda birkaç kişilik(en baş fanım Serkan tabi jshgfd) yakından izleyen de bir kitlem var ki, en çok onlara minnettarım.. Bazılarına cevap bile veremiyorum (unutuyorum vs) ama, beni(lugatımı,tarzımı,zevkimi vb) anlayan ve beni dinlemekten keyif alan insanların olduğunu bilmek güzel.. Umarım burdan da okumaya devam edersiniz.. Sağolun, varolun efenim.. :) (Sol gözden bir yaş damlar..)

 Bu arada, hazır sosyal medya, iletişim falan demişken; son zamanlardaki en sevdiğim uygulama da sinepçet <3 Tivitır'dan sonra, acaip eğlendiğim ikinci uygulama diyebilirim.

 Herhangi bir vasfı olmayan bir sosyal medyacı olarak, sosyal medya hakkında yazacaklarım bu kadar.. Umarım bu son cümleyi okuyanınız vardır jdhgfjsg 
 Hoççakalın..

4 Nisan 2016 Pazartesi

NOSTALJİ


Kelimede bile asalet yoksa ne oliyim ya.. Nostalji, acaip karizma bi kelime değil mi? Cümle içinde kullanınca bile insan içten içe bi level artışı, bi kültürlülük, bi rutubet kokusu falan hissetmiyo mu? Ne? Rutubet kokusu mevzunun akışını mı bozdu? Bozarsa bozar karşim sanane?? Neyse konumuza dönelim..
 70'ler...80'ler...falan beni ilgilendirmiyo tabi. 90'lar...<3 80'lerin anarşisinden uzak, 2000'lerin modernize etme başlığı altındaki yılışıklığı ve yapış yapışlığından uzak, muhteşem bir zaman dilimi..


 Daha önce de biraz bahsettiğim gibi, mükemmele yakın bir çocukluk geçirdim. Ne bilgisayarımız, ne de telefonumuz vardı.. Derdimiz tabletimizin oyunun ortasında şarjının bitme ihtimalinin olması değildi.. Tek derdimiz sokağa çıkmaktı.. Sokakta, o şarj kablosuna bağlı kalmadan oynayabileceğimiz muhteşem oyunlar, üstümüzü başımızı kirletmek.. Bizim zamanımızda heryerde bu kadar bina vs yoktu tabiki.. Dakka başı bi inşaat olurdu. Her mahallede en az bir tepeleme kum<3 Ah bee, hiç unutmam; bi gün sabah erkenden kalkmışım, camdan dışarı bi baktım, yeni kum dökülüyo.. Töbestt, gözlerim büyüdü sevinçten. Pijamalarımı bile çıkarmadan, terliklerimle sokağa koştuğumu hatırlıyorum.. Kumun en dibinden girip, tepesinden çıkarken duyduğum annemin bağırışları(Merveeeee! Sen ne zaman indun orayaaa, pak bijamalarını bile çıkarmamiş bak!! Kız yukari gel dedum sana!), o sırada kulağıma, o zamanın en hit parçası gibi geliyo tabi ksfjhks.. Bana bisiklet sürmeyi öğreten mahalle abisi(14-15 yaşlarında)..Her bulduğum parayla, kırtasiyeye gidip Memoli ve Yusuf Miroğlu kartpostalları almak.. Gökhan Özen fanı olmak falan sjdhgfj.. Bir de evcilik oynamak vardı ki; aman Yarabbi, bütün aile sırları ortada.. Herkes evde ne görüyosa onu uygulardı :) Ve biraz klişe olucak belki ama bayramları hatırlıyorum.. Yaa kimse kusura bakmasın ama kesinlikle, altını çize çize, tekrar tekrar ve tekrar; nerde o eski bayramlar!?  Kurbanlar kapı önlerinde kesilirdi..Çocuklar için kötü bi görüntüydü belki ama, isteyen bakmıyodu zaten ne var kjdfhk.. Tüm kuzenler büyüklerimizle bayramlaşıp, edindiğimiz hasılatlarla, caddedeki pidecide kır pidesi yerdik açık ayranla..Ya insan bu kadar mı sıkılır modernleşmekten arkadaş? Valla beni eski semtlere, eski bayramlara, eski akrabalıklara, eski aşklara yollayın ne olur be..? Fark yok, aşk her zaman aşktır falan demeyin hiç valla.. 80'lerde,90'larda yazılan(80'ler müzik konusunda daha bi favorimdir, Türk Müziği 90'larda gevşemeye başladı biraz:)) o şarkılar, o sözler.. Sonra gel bi de Serdar Ortaç'a bak Allah'ını seversen be kardeşim; fark yok deme valla çarpılırsın mazallah..

 Yav inanmazsınız, bu konuyu biyere bağlıycam shjgsd;
Dün arkadaşlarımla kahvaltı yapmaya Karaköy'e gittik.. Salaş yerleri, ara sokakları falan aşırı seven bir insan olarak; Karaköy hiç bana hitap etmedi valla.. Samimi ortam yapıcam diye 3 m2'lik yere kafe yapmışlar; hiç abartmıyorum oturduğumuz masanın tam arkasında wc vardı. İnsanlar girebilmek için bizden müsade istiyolardı, düşünün.. Biz de sözde kahvaltı yapıyoruz!. Çoğu yerin tek kişiye verdiği serpme kahvaltıyı 3kişilik diye verdiler ve sadece ilk çaylar ücrete tabii.. Ve sıkı durun; bu dünyanın en tırt serpme kahvaltısının ücreti 56 tl! Serpme kahvaltısı değil, serçe kahvaltısı mübarek hsgfddfj Hayır Yasemin'i zor kaldırdık masadan. Doymadı zaten kız.. Ben hep ona üzüldüm yağni kjfshds Mekanın adı da "Gakkı" ve güya kahvaltı başlığı altında açmışlar kafeyi.. Hiçbir şekilde gitmenizi tavsiye etmem valla..

 Ama gelin görün ki, ordan sonra Balat'ta "Karaköy Kahvesi" diye bir mekana gittik.. Aman Allah'ım, eridim yaa.. Hasta oldum mekana.. Hani bir mekan açsan, nasıl bi yer hayal edersin desen, net burayı anlatırım..
 Salaşlığı, retro detayları, renkleri, "müzikleri", içecekleri(ki o kadar kalabalık olmasına rağmen, hızlı güleryüzlü servis ve her daim taze çay)..

12:30 civarı falan gittik ve saatlerce mekanda bulunduk.(ve inanın zor ayrıldım :)) İstanbul'daysanız ya da birgün uğrarsanız mutlaka gitmenizi öneririm.. 

(Yörük çadırı tadındaki rengarenk çatısı, lezzetli türk kahvesi ve her an taptaze çayı<3)



 Tabi bi ara bayaa teçhizatlı bi evlilik teklifi falan yapıldı mekanda; ve 3(ÜÇ) bekar(hafif kalmış) kız olarak, biraz keyfimiz kaçmadı değil.. Hayır bi de kabul edildi yani.. Şimdiki gençlik hemen evet diyo yaa :ss Ne var yani bütün sevdiğiniz arkadaşları toplayıp, iki ağacın arasına taptatlı bir söz yazılan pankartı gerdirip, pastalar, çiçekler(ulan yazarken yoruldum Kitapsız!!) bir de aşkın tamamen maddiyata dayalı olduğunun apaçık kanıtı olan tek taş yüzük aldıysa yani?? Bu mudur yaa??(!) Tamam tamam.. Şuraya mevzuyla ilgili bi fotoğraf iliştiriyorum;



 (Zaten pankarttan sonrasına bakmadık biz yaa, garsonlar falan anlattı işte(hayır sanki sorduk(!))... Ay kıskançlık akıyo satırlara adetaa, yeter susuyorum sjhgfjg.. Ayrıntılı bilgi için;http://www.karakoykahvesi.com/default.aspx

Daha önce Süleymaniye'deki "Ağa Kapısı" için aynı duyguları beslemiştim.. Ama tabi 2008 senelerindeyken falan.. O zamanlar bilinmiyo pek; en üst katı bayanlara özel ve pencere önüne oturmak için 25 masa ötede oturup, kalkan oldukça seke seke geçmeye çalışmak durumunda kalmadığımız zamanlar..(Ama hala soğuk içecekte, Ağa Kapısı'nın Brownissa'sını tek geçerim(ki zaten başka yerde de yok sanırsam galiba, ondan 'tek' geçiyo olab... ay çeneye bak yaa çeneye bak.. İnşallah bunları kimse okumuyodur ya valla utandım şuvan djsgsjh(utanmadı)))

 Neyse ya tamam uzattım biraz..Düşünsenize yaa, tivitırda bunları yazmak istiyorum ve 140 karakterle anlatmam gerekiyo jfgdjg.. Allah'ım iyiki biloggırım yaa hoffff..hadsafhadahadsafhada..  Bir başka amaçsız yazıda daha görüşmek üzre..


(Ayrıca,  yeni keşfim olan bu nostaljik şarkıyı da, siz sevgili takipçilerimle(anaa 5 kişi var sadece ya la jgfjsg) paylaşmak isterim;https://www.youtube.com/watch?v=DhFTw1jTisc)

2 Nisan 2016 Cumartesi

Bir "Hi" bile demedin olmasın :)

Saçmalamaya pazartesi başlıycam. Ayrıca burdan sevgili dostlarım Adil ve Mert'e (Mert, uzun yazılarımı falan okumaz ama olsun) teşekkürlerimi iletiyorum. Beni blog açma konusunda hiçbir yönlendirmede bulunmadılar.. Kendilerinin nasıl birer dost olmadıklarını da anlamış bulundum. Ama olsun ben onları seviyorum yine de.. Bi de Elf'e selamlarımı gönderiyorum(umarım görür jsfdhgfs).. Bi de bi de, en önemlisi Yasemin'e çok sevgilerimi iletiyorum; kennsi benim ilk takipçim <33 Hepinizi seviyorum sevgili olmayan takipçilerim<33(<<<-bakın bu cümle aşırı sübliminal) Hadi şimdi yıqılın!1!! 

Ayrıca;



Bu fotoğraf; Bruno Catalano'nun  'Le Grand Van Gogh' isimli heykeli.. Heykellerden zerre kadar hoşlanmama rağmen, bu heykeltraşın çoğu heykelinde anlatmaya çalıştığı "herşeyimi topladım, gidiyorum ama giderken, koca bi parçamı da buraya bırakıyorum.." mevzusu beni kendine hayran bırakmıştır..